www.soL.org.tr
Devrim olmuş haberimiz olmamış!
Kemal Okuyan 25 Eylül 2007, Salı

soL'da uzun süre oldu yazmayalı. Nedenleri vardı elbette ama "yazacaksan yaz, yazmayacaksan yazmayacağını yaz" diyenler de haklıydı.

Yazmaya çalışacağım.

Aradaki sürede seçim yapıldı... Toptan meclisin, Gül cumhurun başına geçti. Yeni hükümet kuruldu. Bir de...

Devrim oldu! Öyle dediler... AKP Anayasa değişikliğini de içeren yeni "reform" paketini açınca, birileri "baylar bu bir devrimdir" diye buyurdu. Marksist terminolojiye daha yatkın olan bir aydınımız ise devrimin karakterini de teşhis ediverdi: Türkiye'de burjuva devrimi tamamlanıyordu!

Oh oh... Devrim yapmak nasip olmadı, bari devrimi yazalım! Burjuva murjuva... Bu devirde kolay mı bulmak? Turuncu filan da değil, düpedüz burjuva...

İleriye doğru bir ilerleme yani. Hani tarihin bir mantığı vardır deriz ya ve kimilerince eleştiriliriz; hani o mantığın içerisine yerleştirdiğimizde Fransız burjuva devrimini de, kemalist dönüşümleri de bir ilerleme olarak değerlendiririz ve kimilerinden küfürü yeriz ya... İşte o hesap.

Anladığımız kadarıyla ya da bizim anladığımız dilden deniyor ki, AKP tarihin çarkını ileriye doğru döndürüyor. Devrimci dönüşümler gerçekleştiriyor, gecikmiş de olsa Türkiye'ye halis burjuva demokrasisi getiriyor.

Bizim gördüğümüz farklıdır. Bizim gördüğümüz, Türkiye Cumhuriyeti'nin, yani kemalist dönüşümlerin merkezinde duran projenin tasfiye edilme girişimi ile karşı karşıya olduğudur. Bir başka deyişle, Türkiye'de burjuva devriminin kimi sonuçlarını ortadan kaldırmaya dönük bir süreç yaşanmaktadır. Başka birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye'de de burjuva devrimi zayıf, varlığı belli belirsiz bir sermaye sınıfına denk düştü. Sınıfın fiziki zayıflığı, başka araçlarla kapatıldı, zayıflığı gidermeye dönük mekanizmalar büyük bir ivedilik ve iştahla kuruldu, çalıştırıldı. Şimdi burjuvazimizin maşallahı var ve saltanatını borçlu olduğu bir "kuruluş"u gözden çıkartacak noktaya geldi. Egemenliğini sürdürmenin başka yolu olmadığını düşünüyor. Gözden çıkardığı elbette kendi egemenliği değil, "kuruluş"un toplumsal anlamıdır.

AKP'nin, yani bugünkü koşullarda Türkiye'de burjuvazinin en yetkin temsilcisinin yapmak istediği, Türkiye burjuva devrimini "burjuva egemenliği"ne indirgemekten, diğer bütün ögelerinden arındırmaktan ibarettir. Yeri geldiğinde bu ögeleri tek tek tartışabiliriz. Ancak söz konusu arındırma işlemine "ilericilik" yakıştırmanın, bunu bir devrim diye selamlamanın karşı-devrimcilik olduğuna ilişkin saptamayı desteklemek durumundayız.

Türkiye Cumhuriyeti'nin tasfiyesi, bir emperyalist projedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin tasfiyesi, bu coğrafyada ne emperyalizmin ne de sermayenin egemenliğini sona erdirecektir; eğer hâlâ böyle düşünüp el oğuşturanlar varsa solda diye yazıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti'nin tasfiyesi, sermaye egemenliğine yaslanarak, onu korumayı değişmez referans kabul ederek engellenemez. Tasfiyenin kendisi sermaye egemenliğini pekiştirmek, artık sermayenin güncel gereksinimlerini taşıyamaz hale gelen eski bir projeyi devre dışı bırakmak için gündeme gelmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin tasfiyesi girişimlerine karşı koymadan emperyalizme ve sermayeye karşı mücadele edilemez. Tersinin de geçerli olduğunu söyledik: Emperyalizme ve sermayeye karşı mücadele edilmeden Türkiye Cumhuriyeti'nin tasfiyesi girişimine karşı konamaz.

Çok mu meraklıyız?

Başkaları da bu tasfiyeyi engellemek için uğraşmıyor mu?

O başkaları emperyalizme ve sermayeye hizmet yarışı içinde olduklarından ve başka türlü yapamadıklarından kuruluş felsefesini öğüten değirmene sürekli su taşıyorlar. Ellerinde kala kala anayasanın değişmez hükümleri kaldı. Türkiye Komünist Partisi'nin hazırladığı ve bugün itibariyle partide ve Yurtsever Cephe'de, kısa bir süre sonra kamuoyunda tartışılacak olan anayasa tasarısına sunuşta belirttiğimiz gibi, bu değişmez hükümler, onları anayasaya birer sabit olarak yerleştiren faşist cuntanın ufkunun ötesini göstermiyor. O cunta ki, Türkiye'yi milliyetçi, ırkçı, faşist, islamcı, gerici zengini bir ülke haline getirdi.

"Devlet çözülüyor" demiştik. Çözülüşün işçi sınıfı devreye girmediği takdirde sermaye egemenliği açısından bir yeniden yapılanma girişimine dönüşeceğini, zaten bunun hedeflendiğini söylemiştik. Şimdi daha açık konuşabiliriz. Yeniden yapılanma, çözülmenin ardılı olarak şekillenmiyor. Yeniden yapılanma ile çözülüş iç içe geçmiş durumda. Bu iç içelik, Türkiye komünist hareketine büyük bir sorumluluk yüklüyor. İç içelik, sürecin sona ermesini engelliyor, yaptıkça yıkan, yıktıkça yapan bir sınıfsal egemenliğin istikrara kavuşması zor gözüküyor.

Bu sarmaldan çıkışın rotası bellidir.

Türkiye'de din siyasi alanın dışına atılacaksa, burjuva diktatörlüğü devrilmelidir.

Türkiye bağımsız bir ülke olarak kendi bütünlüğünü koruyacaksa, Türk-Kürt, bütün uluslardan halkımızın kardeşliği, yeni bir toplumsal projeyle, bir daha bozulmamacasına sağlanmalıdır.

Türkiye egemen bir ülke olacaksa, egemenlik emekçilere geçmelidir.

Komünistler inanç özgürlüğünü sağlayarak dinin siyasai alanın dışına atılmasını, Türkiye'nin bağımsız bir ülke olarak bütünlüğünün korunmasını ve egemen bir ülke olmasını istiyorlar.

Devrim böyle bir şey... Bir başka devrimin kazanımlarını sahiplenmeden olmuyor...

[email protected]

 

 

yazici   mail
Laiklere bakın...
Aydemir Güler
Devrim olmuş haberimiz olmamış!
Kemal Okuyan
Kara tuzak...
Orhan Aydın