www.soL.org.tr
Nereye?
Aydemir Güler 23 Ekim 2007, Salı

Türkiye egemenleri Amerikalılara karşı yüksek perdeden konuştuklarında ilk akla gelmesi gereken gerginlik değildir. Türkiye kapitalizmi Batı stratejisini mi sorguluyor diye devam etmek ise olacak şey değildir.

Bu tür tartışmalar, hani şu, İnönü’nün “yeni bir dünya kurulur…” vecizini dahil ederek söylüyorum, Türkiye egemen güçlerinin ABD’ye değil içeriye dönük bir psikolojik savaş enstrümanıdır. Bu yolla hem bağımlılığın üstü örtülür, hem de her benzeri tartışma batıcılıkla son bulduğundan, bağımlılık perçinlenmiş ve rasyonalize edilmiş olur.

Türkiye egemenlerinin Amerikalılara atıp tutma ehliyeti, iki ülke arasındaki ilişkinin karakteriyle son derece uyumlu. Türkiye bu ilişkide çok ama çok güçsüz ve çok ama çok bağımlıdır. O yüzden bizimkilerin diline vurmuştur! Bunlar bağırıp çağırmalarından bir şey çıkmayacağı için böyle yapmakta, yapabilmektedirler.

Yol kazaları her zaman herkesin başına gelebilir. Yolların bu kadar bakımsız, hava koşullarının berbat, görüş mesafesinin sıfıra yakın olduğu durumda güvenli yolculuk olabilir mi? Üstelik Türkiye’de her an taş düşebilir, ayı çıkabilir…

Ama siyaset kazara yapılmaz, toplumlar rastlantısal olarak yaşamaz. Türkiye kazanın sıradanlaştığı bir duruma itilmiştir ve bunun kaza ile açıklanması mümkün değildir.

Türkiye ABD’den uzaklaşmamakta, hayli yüksek dozdaki anti-Amerikancılık anti-Kürtlükle yeniden biçimlendirilmektedir. ABD düşmanlığının, Bush’un “birlikte yapalım” deyip Irak Kürtlerine fırça atmasıyla tersine çevrilmesi, “ilke” sözcüğünün anlam ve kökeninin büsbütün unutulduğu ve cinsiyetsiz bir kentli ismi olarak bellenmeye başlandığı ülkemizde, pek basit bir operasyondur. Zaten Amerikan alerjisinin büsbütün tedavi olabilmesinden Washington’da da çoktandır vazgeçilmiş olduğu bellidir. Dert, anti-Amerikancılığın anti-emperyalist bir siyasete dönüşmesinin önlenerek kontrol altında tutulması ve birlikte yaşanması mümkün bir hastalığa indirgenmesidir. Bu sağlandığı anda hastaların büyük çoğunluğunun aklı kıt milliyetçilerden ibaret kalacağı düşünülmektedir.

Yürürlükte olan bunlardır. Artık ortak operasyonla mı, Conilerin devreye girmesiyle mi, tutsak edilen askerlerin Batılı bir büyücü sayesinde kurtarılmasıyla mı devam eder, onu göreceğiz.

Bu süreçten sonra Türkiye başına gelebileceklerin veya gördüğü kabusun dehşeti içinde vıcık vıcık Amerikancı, emekçi sınıflar daha önemsiz ve milliyetçi, halklarımız birbirinden çok daha uzak olacaktır.

Ölüm gösterilen Türkiye, bunlara güle oynaya razı olmaya doğru sürükleniyor.

Amerikan perspektifi birbirini bütünleyen iki ayrı düzleme sahip. Birincisi bu anlatmaya çalıştığımdır. İştahı asla doyurulamayan emperyalizmin Türkiye’den istedikleri bugüne kadar aldıklarından fazladır.

İkincisi ise Türkiye’nin kullanılana kullanılana, aşına aşına, inceldiği yerden kopmasıdır. Bu kopuş veya büyük dağılma momenti için emperyalistlerin “ay, kaza oldu” demeleri veya olayın böyle sanılması mümkündür. Şu veya bu şekilde sınır ötesi operasyonun geri dönüşü olmayabilir! Ya da bu operasyon tarihsel bir ricata dönüşebilir! Hepsi mümkün. Tevfik Çavdar’ın dün soL’da hatırlattığı Ekim 1912 de, Haluk Gerger’in yine dün Bianet’te yaptığı saptamalar da gündemdedir ve tamamı Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihsel tasfiyesinin tamamen mümkün hale geldiğine işaret etmektedir.

yazici   mail
Nereye?
Aydemir Güler
1990'lı yıllar!
Kemal Okuyan
Sabrın sınırlarını zorlamak
Orhan Aydın
YDD, BOP ve Türkiye
Özgür Müftüoğlu