www.soL.org.tr
Özgürlük emek ister
Aydemir Güler 7 Şubat 2008, Perşembe

Hayata başlarken / Şartları sen koymadın ki / Sana sanal bir dünya / Sundular 
Gözlerini bağladılar / Seni hep korkuttular / İnanmanı sağladılar 
Şimdi bir kıyıda durmuş / Uzaklara bakmaktasın / Heyecanlısın
Okyanuslar bilinmez / Ürkütebilir seni / Uzat elini / Hayat her gün yeniden başlar 
Aç güzelim saçını / Savursun rüzgar / Aç güzelim saçını / Güneş parıldatsın /Aç güzelim saçını / Yağmur ıslatsın / Dökülsün damlalar / Tellerinden  Biliyorum seni saran o çemberi / Biliyorum özgürlük emek ister
(Bulutsuzluk Özlemi, Özgürlük Emek İster)

İlericilik mücadelesi olmadan özgürlük gelebilir mi? Yani, öylesine, bir sabah, kendiliğinden…

Peki yön duygusu olmadan ilericilik mücadelesi olur mu?

İnsanlar “tercih ettikleri gibi” yaşıyorlarsa, gündelik toplumsal yaşantıya ilişkin elden ne gelir? Zevkler ve renkler tartışılmaz der, tuhaf bir söz… Tercihe karışmak kimin haddine!

Peki, dinin koyduğu kurallar ve yasaklar, “kahvenizi nasıl alırsınız?” sorusuyla karıştırılabilir mi?

İnsanlar veya toplumlar herhangi bir yere “doğru” gitmeyecekler. Kültürler, öyle oldukları gibi duracak. Hatta özgürlük, var olanın bir kültürel renk olarak korunmasını savunacak…

Öyle mi?

Bir akıl tutulması çağında yaşadığımızı söyleyebilir miyiz?

Ya da olağanüstü bir gericilik döneminde…?

Var olana müdahale etmeyen bir ilericilik... Bu müdahale keyfimize göre değil, insanlığın süre giden özgürlük serüveninin, sonu sınıfsız, sömürüsüz bir dünyaya açılacak olan bugünkü emek mücadelesinin, sosyalizmin doğrultusunda yapılmak durumundadır.

Dönemin gericiliğine teslim olan özgürlükçülerin “nereden bu hakkı alıyorsunuz?” dediklerini duyar gibiyim.

Bu tepki, özgürleşmenin değil muhafazakarlığın tepkisidir.

İktidarın kaynağının tanrı katı olduğu düşüncesi ve bu doğrultudaki kişisel ve toplumsal düzenlemelerle, iktidarın kaynağının da uygulayıcısının da insan olduğu yaklaşımı iki ayrı kültür olup bir arada nasıl yaşatılacak?

Özgürlük, şarkı sözündeki gibi, emek ister. Burada emek mücadeledir.

Var olanı korumak özgürlükçülük değildir. Ama toplumların kaçınılmaz değişim sürecinin karşısında iflah olmaz bir tembelliktir.

İktidarın yeryüzüne indirilmesi bir dönüm noktasıysa eğer, özgürlük düşüncesi bunun gerisine dönemez.

İlerisine geçmek ise mümkündür. Büyük yaratıcı olarak emeğin, doğal ve toplumsal bütün kaynakların kullanımına ilişkin eşitlik talebiyle. Sosyalizm, burjuva modernliğinin öncesine dönmez. İlerisine böyle geçer.

İşçi sınıfı ve emekçiler, ya da sol, özgürlük düşüncesini, mevcut durumun muhafazasına döndürmekle değil, özgürlüğü eşitlik eksenine bağlayarak ilerletmişlerdir. Eşitlik, solu, sermaye düzeninin özgürlük anlayışından ayırt eden unsurdur. Ancak akıl tutulması çağında “kültürlerin yaşatılması, tercihlerin tartışılmazlığı” türünden demagojiler geri dönüşü özgürlük kisvesine büründürmeye yeltenmektedir.

Yön duygusunun olmadığı yerde sol da yoktur. Muhafazakarlığı ise sözcüklerden yola çıkıp “yerinde durmak” diye anlamak saflık olur. Akıl tutulması çağında, “muhafaza” karşı-devrime dönüşmüştür.

Muhafazakarların karşı-devrimci olduğu yerde, “bırakınız geçsinler” sloganını özgürlükçülük, kendilerini de solcu sananlar, tarikat yetiştirmelerinin gericiliğe esir düşmüş kafalarını bizim komünist Ernesto’muzun resmiyle eşleştirecek kadar densizleşebilmektedirler!

Solun özgürlük anlayışı yalnız eşitlikçilikle değil halkçılığıyla da ayırt eder kendini. Bizim sorun ettiğimiz, başların nasıl bağlanacağından ibaret olabilir mi? İnsanın özgürleşmesi giysiden başlayabilir mi?

Aklı özgürleştirmenin yolu, ideolojik, siyasi, kültürel mücadeledir. Emek ister. Burjuva laisizminin biçimsel yasaklarla durumu idare etmesinin kendisi de, ne saflık ne biçimcilik, hatta ne de tembellik olarak yorumlanabilir. Türkiye’de düzen, aydınlanmayı sürdürmek ve derinleştirmek yerine dinci gericiliği yedeğine almayı, kontrolde tutmayı tercih etmiştir.

Sol ise, aydınlanmacılığı gerçek bir emekçi mücadelesine dönüştürür.

Kapatılan kadının saçı mıdır, yoksa kaderini eline alma, insanlığın kurtuluş yoluna katılma şansı mı gasp edilmektedir? Bu sorunun yanıtını doğru verenler yüreği, gericiliğe karşı mücadele ederken, gerici ideolojilerin ve örgütlenmelerin tutsak ettiği kadınlarımızın kurtuluşu için de çarpmaya devam edecektir.

İlerici, tutsaklara oldukları gibi kalma tercihini sunmaz, nice ozanın kurtuluş çağrısını iletir.

Bizden Nejat Yavaşoğulları’nın, ya da Fransa’dan Jeanne Cherhal’in dizelerindeki gibi:

(…) O gömülmüş ağzın / Susmaktan başka var mı işi / Dünya yasak gözlerine / Kendini yok eden bu bedene / Baktım dikip gözümü / Gördüm tanrıya adanmış ikiyüzlülüğü
Bekledim bekledim / Ve seçebildim onu /Kumaş altındaki kadını
Yok gibiydi / Çadır bezinin altında / Alıştırmışlardı gizlenmeye / En alçağından bir küçük zincir / Gizliyordu onu / Kocasının mahpusu
(…) Birden tuttu elini kocasının / Bir şey olmuştu / Kaldırdı peçeyi / Attı o uzun bezi
Gördüm nasıl değiştiğini / Saçları özgür / Dizleri açıkta / Kadındı şimdi yeniden / Aşıverdik krallığın kapılarını / Alevin engellerini
(…) Zincirle tasma arasında / Bir kırılgan dengede / Özgürdü, gördüm / Gördüm, güzeldi / Güzeldi tüm mahpuslar adına
Bekledim, bekledim / Ve işte çıktı ortaya / Gördüm kumaştan kurtulan kadını
(Jeanne Cherhal, Le Tissu / Kumaş)

yazici   mail
Özgürlük emek ister
Aydemir Güler