www.soL.org.tr
AKP; nereye kadar?
Aydemir Güler 3 Nisan 2008, Perşembe

AKP'nin hem cüretli söylemini sürdürmesi hem de kapatma davasının sonucunu şimdiden kabul eder görünmesi ilginç bir ikili oluşturuyor.

Kapatılma durumunun, kapatılanlarca da hoş görülebileceğini kanıtlamaya dönük tezler ise ilginçliği tuhaflık haline getiriyor.

Laik cepheden gelen, siyaset yasağı kavramının, başbakan ve cumhurbaşkanı olmayı dışlamayabileceği yolundaki yorumların bir olasılık hesabı veya zihin egzersizi olarak görülmesi anlamsız olur. Düpedüz, AKP'ye yakın gelecekte yeni bir partiyle veya partisiz kadrolar eliyle, bugünkü etkin pozisyonları sürdürebileceği veya yeniden elde edebileceği işaretleri verilmektedir. Yani iş, Türkiye halkının bu tür devlet müdahalelerine maruz kalanları kolladığına dair, çok tartışmalı siyaset tezlerinin ötesine taşınmıştır. Laik cepheden, dinci partinin ve kadrolarının toptan gözden çıkarılmadığı, yalnızca bir terbiye sürecine zorlanmak istediği mesajları gelmektedir. Nasılsa memleket terbiye edilme süreçlerine fazlasıyla alışık...

Zaten bu süreç başlatılmış görünüyor. Askerin müdahale sinyali vermekten özen ve ısrarla kaçınması, büyük burjuvaziyi, özel olarak TÜSİAD ve Doğan medya gibi önemli temsilcileri aracılığıyla öne çıkartıyor. Liberal sağ diyebileceğimiz bu kanadın AB ve demokratikleşme basıncını arttırdığı izleniyor.

AB ve demokratikleşme... Davayla sıkıştırılan AKP'nin önüne konan bu paketin yaldızları kazınmalıdır. AB'den demokrasi gelmeyeceğini söyleyen tezimiz, tam da bu günler içindir.

Uzatmadan, işin aslına işaret etmekte yarar var.

Büyük burjuvazi veya sağ liberalizm açısından dert, Türkiye'nin emperyalizmle ilişkiler çerçevesinde yaşadığı dönüşüm/tasfiye sürecinde bir hamle daha yapmasıdır. Emperyalizm, nicedir eski Türkiye'yle yetinmek istememekte ve ülkenin yalnızca iktisadi alanda değil, uluslararası siyasette ve askeri olanaklar açısından da daha kullanışlı bir konuma getirilmesini istemektedir. Afganistan'da, Irak'ta, belki İran'da bıçağın kemiğe dayandığı anlaşılmaktadır.

Bu istek, az buz şey değildir ve gerçekleştirilmesi, toplumsal ve kurumsal, ideolojik ve kültürel köklü dönüşümleri gerektirir. Öyle ki, bizim parça parça doğrulanmaya devam eden öngörümüz, bu düzeyde bir dönüşümün gerçek adının tasfiye olduğudur.

TÜSİAD'ın Avro-Amerikan demokrasisi bundan başka bir şey değildir.

AKP'ye bu doğrultuda yola devam etmesi için baskı yapılması gereği ise, bu partinin bazı olumlu özellikler de taşımasından kaynaklanmıyor. AKP, tasfiyenin en uygun öznesi olmakla birlikte, süreci taşımakta zorlanıyor. Bu zorluk hem içerden hem dışardan kaynaklanmaktadır. Ve belli bir derinlikteki köklü dönüşümler, Türkiye kapitalizminin tarihinde ne zaman gündeme gelmişse, beraberlerinde krizi de getirmişlerdir. Bu seferkinin çok daha şiddetli olacağını gösteren sayısız faktör bulunuyor.

Ancak AKP'nin işbirlikçilik rekoru kıran bir parti olması bile, bu baskının sonuç vermesinin o kadar da kolay olmadığı gerçeğini değiştirmiyor.

AKP'nin kendine özgü dinci hedeflerini değil geri çekmesi, birazcık üstünü örtmesi bile, bir yenilgiden başka ne anlama gelebilir? Peki, kimliğinin en temel boyutlarında yenilgi tadan, dolayısıyla enerji kaybeden bir partinin sözü edilen türden dönüşümleri sırtlanması nasıl mümkün olacaktır?

AKP'nin biricik şansının burjuva siyasetinde alternatifsizlik olduğunun altı çizilmelidir. Burjuva düzeni 2001-2002'de bir mühendislik harikası yaratarak AKP seçeneğini yaratmış ve belli ki öncü parti üretme kapasitesinin de sonuna gelmiştir.

Bu sıkışmanın, emperyalizm yanlılığında bir yarışa kalkışılarak bütün düzeni birleştiren ortak paydaları tazeleme yoluyla aşılma olasılığı da zayıf görünüyor. Zaten böyle bir yarışa, birkaç yıl önceki AB dalgasında olduğu gibi, ancak topluca girilebilir. AKP'nin emperyalizme hizmette kendini ileri atmak için, arkasındakilere güvenmesi gerekir. Bu güvence ortada yoktur. Belki de EXPO oylamasında Milano karşısında kaybeden sadece İzmir, kaybedilen de milyar dolarlar değil, bu ittifak yolunun ta kendisi olmuştur...

Bu tabloda AKP'nin sürdürdüğü cüretli söylem ve üstünlükte sahici olmayan çok yön vardır.

Bu tablo anti-emperyalist mücadele açısından ise önemli olanaklara işaret etmektedir.

yazici   mail