Ruhi Su ve eşi Sıdıka Su için anma töreni bugün saat 12.00'de Zincirlikuyu mezarlığında yapılacak. Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı tarafından düzenlenen törende sanatçı, Dostlar Korosu'nun söyleyeceği türkülerle ve konuşmalarla anılacak.
HABER MERKEZİ Ruhi Su, ölümünün 22. yılında anılıyor. Ruhi Su ve eşi Sıdıka Su için anma töreni bugün saat 12.00'de Zincirlikuyu mezarlığında yapılacak. Anmaya bir çok kitle örgütü ve Ruhi Su'nun dostları katılacak.
...Bir de Ruhi Su Geçti...
Bir çiy tanesinin
Yalımından geldiler,
Ruhi ve Ruhiler.
Zindanların Ruhi’si,
Meydanların Ruhi’si
Sımsıcak gülümsediler
1912, Van’da doğdu Mehmet... Birinci Dünya Savaşı’nın ortada bıraktığı çocuklardan biriydi. Adana’ya getirildi. 6 yaşına geldiğinde Adana, İngilizler ve Fransızlar tarafından işgal edildi. Halk Toroslar’a kaçtı. "Kaç-kaç yılları"nı ve göçü gördü. Türküler biriktiriyor ve söylüyordu.
Dar-ül Eytam öksüzler yurduna gidiş. 10 yaşından itibaren okullardaki yatılı yaşamı başladı. Sesinin güzelliği hemen farkedildi. Müzik öğretmeninin teşvikiyle keman aldı, klasik müzikle tanıştı.
1925 Ankara Müzik Öğretmen Okulu kuruldu. Mehmet sınavı kazandı ama arkadaşı açıkta kalmasın diye yerine onu gönderdi. Bir yıl sonra tekrar sınava girdi kazandı ancak Savunma Bakanlığı öksüzler yurdundaki bütün çocukları zorunlu olarak askeri okullara gönderme kararı almıştı. İstanbul Halıcıoğlu Askeri Lisesi’nin yolunu tuttu. Kendi deyimiyle "küçümsenmesinler" diye kibar isimlerle İstanbul’a gittiler. Mehmet Ruhi oldu.
Burada da müzik yeteneğiyle öne çıktı, sürekli keman çaldırıyorlardı. Bir gün yakalandılar ve komutan kemanını ayaklarının altında parçaladı.Aklı fikri Müzik Öğretmen Okulu’ndaydı. Sınava girmek için okuldan kaçtı ancak geri gönderildi. İsteğe bağlı sağlık kontrolüne gitti, bütün harfleri yanlış okudu ama öksüz olduğu için acıdılar ve "sağlam" dediler. Yalvararak kulak doktorundan "çürük" raporu aldı. Çok sevinçliydi, müzik okuluna dilekçe verdi. "Yerimiz yok alamayız" dediler.
Mehmet Ruhi açıkta kalmıştı, Adana Öksüzler Yurdu’nun yolunu tuttu. Oradan Öğretmen Okulu’na geçti. Keman hocası Avusturyalı Ervix’den ilk batı müziği parçalarını öğrendi.
Müzik okulu için sınav açıldı. Konçerto adını ilk kez duydu, hocalardan biri Sol Majör keman konçertosunu çalışması için verdi. Gece gündüz çalıştı ve sınavı geçti. Artık hayatının okulundaydı. Üstün başarısıyla yatılı okumaya hak kazandı. "Su" soyadını aldı. Mehmet Ruhi Su...
Riyaseti Cumhur Orkestrası’na seçildi. Müzik öğretmeni olarak Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde çalışmaya başladı. Konservatuarın opera bölümünde öğrenciliğini sürdürürken kemanın ses tellerini zayıflatacağı söylendi, şarkı söylemeyi seçti.
Devlet Konservatuarı’nda opera sanatçısı olarak çalışmaya başladı.
1945’te Opera Kanunu çıktı, öğretmenliği bıraktı. 1952’ye kadar çeşitli operalarda oynadı. Türkü söylemeye devam etti. Konservatuardaki yabancı hocalarına bizim türkülerimizi sevdirdi. En son Konsolos operasının provasındayken göz altına alındı, tutuklandı. Opera yaşamı böylece sona erdi. 1952’den sonra türkülere daha fazla ağırlık vermeye başladı.
Alevi deyişleriyle komünizm propagandası
1943-45’te çok ilgi gören "Basbariton Ruhi Su Türküler Söylüyor" programını yaptı. Türkülerin çoğu alevi deyişleri ve nefesleriydi. Alevi müziğinde halkların yıllar süren başkaldırı mücadelesini görmüş ve bunu dillendirmeyi istemişti. Alevi türküleri söylediği ve komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle programa son verildi.
1945-46 yılları opera sanatçılığı, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde koro çalışmaları sürdü. Sıdıka Umut ile o yıllarda tanıştı.
1950 yılı baharında her ikisi de birbirlerinin o yıllarda sıkı takip altında bulunan Türkiye Komünist Partisi (TKP) ile ilişkili olduklarını keşfettiler. Geniş kapsamlı TKP tevkifatı başladı, sıralarını beklemeye başladılar. 1952’de Sıdıka Su Birinci Şube’ye oradan da İstanbul’a Sansaryan Han’a götürüldü.
Aynı sıralarda Ruhi Su da bir "arkadaşının" ihbarıyla opera binası çıkışında göz altına alındı. Sansaryan Han’ın alt katındaki hücrede 5 ayını işkenceyle geçirdi, tabutluğa kondu. Harbiye Cezaevi’nde 3 yıl kaldılar. Tutuklulardan Faik Şekeroğlu tahta paspas parçalarından Ruhi Su için bağlama yaptı. Bu dönemde koro oluşturdu, onlardan türküler derledi. Hapishanenin en kuytu köşelerinde düzenli olarak ses egzersizleri yaptı. Türkü aşkını hapishanenin her köşesine nakış gibi işledi.
1951’de 5’er yıla mahkum oldular. Erkekler Adana Cezaevine, kadınlar Sultanahmet Cezaevine gönderildi. Mahkeme kararı alınır alınmaz evlendiler, şahitleri Behice Boran ve Nevzat Hatko idi.
Türküler konusunda en verimli dönemini cevaevinde geçirdi. Sansaryan Han’ı anlatan "Bu Nasıl İstanbul Zindan İçinde", Sıdıka Su için "Mahsus Mahal"... 1960’da tamamladığı "Kuvayı Milliye Destanı", Adana’ya götürülürken ikişer ikişer bileklerinden birbirlerine zincirli mahkumlar için "Hasan Dağı"... Şeyh Bedrettin Destanı’ndan bir parça ve Üç Selvi, Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan "Almanya’da Çöpçülerimiz", A. Kadir’in "Bugünün diliyle Mevlana"sından bazı şiirler. Nazım Hikmet şiirlerini de ilk kez besteleyen Ruhi Su oldu.
1958'de tahliye oldular. Ruhi Su sürgün yeri olan Cumra’ya gönderildi. Sıdıka Su Ankara’ya gitti. Tüm engellemelere karşın sonunda Ankara’ya gitmeyi başardı. Ankara’da çok zor şartlarla bir eve yerleştiler. Her sabah/akşam 2 kilometre yol yürüyerek jandarmaya imza vermeye gidiyorlardı.
Devlet ve Emniyet Ruhi Su’ya iş verdirmemekte kararlıydı. Çok sevdiği operadan uzaktı ancak kapısından geçebiliyordu. Arkadaşları da korktukları için "selamı" kestiler. Siyasi kimliği herkesi korkutuyordu. Çeşitli işlerde çalışmak zorunda kaldı.
Gözetimin bitmesinin ardından Atıf Yılmaz’dan "Karacaoğlan’ın Kara Sevdası" filmi için müzik yapması teklifi geldi. 40 gün Adana’da kaldı, derlediği türküleri söyledi. Film bitince Taksim Gazinosu’nda sahne almak üzere İstanbul’a gitti. 1960’ta ailesini yanına aldı.
Türküleri korkutmaya devam etti. 1960’tan itibaren türkü söylemeyi kulüplerde sürdürmeye başladı. Yapı Kredi Kazım Taşkent için 5 yıllık bir arşivleme çalışması yaptı. Bitmeyen Yol filminde söylediği "Serdari Halimiz Böyle N’olacak/Kısa Çöp Uzundan Hakkın Alacak" türküsü nedeniyle aleyhine bir kampanya başlatıldı.
Bir acı türkü söylendi 1985’te, Ruhi Su aramızdan ayrıldı
Kültür ve sanat dünyamız, onurlu, inançlı ve ödünsüz kişiliğiyle örnek bir aydın portresi çizen, tüm siyasi engellemelere rağmen, yeteneği ve sanatının gücü ile adını ülkemiz sınırları dışına da taşımayı başaran bu çok değerli müzik insanını 20 Eylül 1985’te kaybetti.
73 yaşındaki Ruhi Su bir türlü pasaport alıp tedavi için yurt dışına gidemedi. Engellediler, sesinden soluğundan korktular. "Yalnız bir defaya mahsus olmak üzere" yurtdışına çıkmasına izin verildiğinde ise artık çok geçti. Yaşamı boyunca hiçbir lütfundan yararlanmadığı devletin isteksizce verdiği bu pasaporttan yararlanmadı, yararlanamadı. Hastalığının fazlaca ilerlediği ve kendisini güçsüz düşürdüğü günlere kadar sazını ve türkülerini terketmedi.
Konserler, uzunçalarlar, ödüller... 1970’li yıllar Ruhi Su’nun yurtdışında pek çok konser verdiği yıllar oldu. Almanya, Hollanda, Belçika, İngiltere ve Fransa’da dinleyicileriyle buluştu. Avustralya’da da çok ses getiren bir konser verdi. 1964 yılından itibaren toplam 16 adet 45’lik ve 11 adet uzunçalar çıkardı.
Ruhi Su, icracılığı, yaratıcılığıyla sanatçılığının sorumluluğunu yerine getirirken ve getirebilmek için aralıksız olarak vermek zorunda olduğu siyasi mücadeleyle, ancak bir kurumun üstlenebileceği belgeleme, arşivleme işini de yüklenerek Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı, Pir Sultan Abdal’ı, Köroğlu’nu Türkiye’de ilk defa yapıtlaştırmasıyla da kalıcığını ispatladı.
Müzikle sözün birlikteliğini kuran, sağlamı yozdan ayıran, seçen ve yerelden evrensele köprü atan bir sanatçı; mücadelesi ve müzik aşkıyla Ruhi Su...
Ezgileri de sözleri de halk arasında yaşamakta olan türküleri, sağlam bir müzik eğitimi almış birinin temiz ve doğru icrasıyla tekrarlamaktan ibaret değildi yaptığı. Onun türküler karşısındaki tavrı, sadece çok iyi bir icracının tavrı değil, bir bestecinin tavrıydı.
Bir aşkı, bir başkaldırıyı, bir ezikliği, bir bilgeliği dillendiren sözleri, yine bunları dillendirmeye uygun düşen ezgiye bağlamak; bağlanmış olanının çeşitlemeleri arasından seçip damıtmak, arıtmak bestecinin yaklaşımıdır. Bir plakta, bir konserde herhangi bir 8-10 türküyü gelişi güzel art arda sıralamakla, art arda getirilişin bütünlüğünden, senfoni gibi, destan gibi bir anlam yükü taşıyan ve adeta tekliği olan yeni bir yapıt oluşturmak arasındaki farktır Ruhi Su’nun besteci kişiliğini belirleyen...
Ölümünden sonra eşi Sıdıka Su ile oğlu Ilgın Su özel arşivlerindeki ses kayıt belgelerinden yararlanarak, plak, kaset ve cd üretimini sürdürdüler. Böylece Ruhi Su müziği ile ilgili tarihsel arşivlemeyi tamamlamaya çalıştılar.
"Ekin İdim Oldum Harman" plağı kaseti ile birlikte Paris ve Türkiye’de aynı anda çıkarıldı. Bu plak, o yıl yayınlanan aynı türdeki uzunçalarlar arasında dünyanın önemli ödülleri arasında yer alan Charles Cros Akademisi’nin "Büyük Plak Ödülü"ne değer görüldü.
"Seferberlik Türküleri", "‘Kuvay-ı Milliye Destanı", "El Kapıları" ve "Şiirler-Türküler" uzun çalarları Almanya’da da basıldı. "El Kapıları" Köln’de o yılın "Eleştirmenler Ödülü"nü aldı.
Ruhi Su’nun eserleri yapılan çeşitli etkinlikler ve çalışmalarla 1997’de kurulan Ruhi Su Kültür ve Sanat Vakfı tarafından yeni kuşaklara taşınmaya çalışıldı. Ne yazık ki, 11 Ekim 2006'da –Sıdıka Hanım’ın vefatından bir hafta önce– Vakfın faaliyetleri maddi zorluklar nedeniyle durdurulmak zorunda kalındı.
Dostlar Korosu ile 1975’ten günümüze uzun bir yolculuğu başlattı. 1936 yılından itibaren değişik koro çalışmaları yapan Ruhi Su, 1975 yılında kurduğu Dostlar Korosu ile amatörler arasında büyük ilgi görecek, birlikte türkü söylemeye dair önemli bir geleneği başlattı. Aynı yıllarda kendi ekolünün temsilcisi olarak kabul ettiği Sümeyra Çakır’ı da çalıştırmaya başladı ve Koro için birlikte çalışmalar yaptılar. Çoksesli türkü çalışmalarına ağırlık verdi. 1976’da "El Kapıları", 1977’de "Sabahın Sahibi Var", 1978’de ise "Semahlar" uzunçalarlarında Ruhi Su’ya eşlik etti. Ülkedeki siyasi çalkantılara ve tüm zorluklara karşın Ruhi Su Dostlar Korosu günümüzde de çalışmalarını –tüm zorluklara inat– sürdürüyor, birlikte türkü söyleme geleneğini yaşatıyor...
Derleyen: Seyhan Şahin
Resim: İrfan Ertel
Oruç tutmayanlar fişleniyor | |
'ABD İran'la danışıklı dövüş içinde' | |
2,2 milyon Iraklı göç etmek zorunda kaldı | |
Kübalı gençler Che’yi anıyor |