www.soL.org.tr
SSCB'de eğitim
19 Kasım 2007, Pazartesi

Bundan 90 yıl önce. Ekim 1917’de yeni bir ülke, yeni bir insan yaratma derdiyle ortaya atılan iddia, günümüzde somut koşullarda varlığını aynı topraklarda gösteremese de bilimselliği ve insana dair olmasıyla hâlâ aklımızı diri tutmamızı, neyi istediğimizi bilmemizi sağlıyor ve yolumuzu aydınlatıyor.

Burjuvazinin elinde kuralların ve sistemin devamını sağlamak için “silah” olarak kullanılan eğitim; SSCB’de sosyalizmin inşası ve sosyalist bireyin yaratılması için muazzam bir araç haline dönüştürüldü. SSCB’de eğitim sistemi; eğitimin ülke ekonomisine olan etkileri ve sosyalist bireylerin yaratılmasındaki rolü temel alınarak oluşturuldu.

1917 devrimiyle birlikte Çarlık rejiminden devralınan Rusya’da okur-yazar oranı yüzde 28,4’tü. Özellikle köylüler arasında neredeyse hiç kimse okuma yazma bilmiyordu çünkü eğitim ve öğrenimin; özellikle yüksek öğrenimin dayattığı maddi bedel, köylüler tarafından karşılanamayacak kadar yüksekti. Ekim Devrimiyle birlikte eğitimin tüm kademeleri, tıpkı diğer kamusal haklar gibi ücretsiz hale getirildi. Ama eğitimin ücretsiz hale getirilmesi tek başına Sovyetler Birliği’nin eğitimle ilgili sorunlarını çözmüyordu. Bu yüzden Lenin 26 Aralık 1918’de; sekizinci parti kongresinde ülkedeki okur yazar oranını arttırmak için okuma yazma seferberliği başlattı. Sovyetler Birliği’ni oluşturan ülkelerin farklı dillere sahip olmaları nedeniyle okuma-yazma seferberliği aynı zamanda iletişim dilinin ortaklaşması ve sosyalizmin tüm ülkelerde anlatılması anlamına geliyordu. Okuma-yazma seferberliği 1939 yılına kadar sürdü. 1926 yılında ülkede okur-yazar oranı yüzde 56.6 ya çıkarken; 1939’larda Sovyet yurttaşlarının neredeyse tamamı Rusça okuma-yazma biliyordu. Seferberliğin sonunda Rusça tüm ülke genelinde bilinen bir dil haline gelmişti. Sovyetler Birliği’ndeki ülkelerin tamamında eğitim anadilde yapılıyordu ve anadili Rusça olmayan okullarda ikinci dil olarak Rusça veriliyordu. Tüm ülkelerde tek bir eğitim müfredatı uygulanıyordu ve Rusça, Rus Dili Edebiyatı, tarihi ve gelenekleri bu müfredatta yer alıyordu.

Karma ve laik temelli eğitim
Sovyetler Birliği’nde eğitim tüm kademelerde karma ve laiklik temelli yapılmaktaydı. Aklı ve bilimselliği içermeyen hiçbir konunun müfredatta yeri yoktu ve okullar her türlü dini törenden uzak kurumlardı. Okullarda öğrencilere parti ve ülke tarihini anlatan dersler veriliyordu ve öğrencilerin ülkeye dair konulara sosyalist bir bakış açısıyla yaklaşmalarını sağlamak için bu derslere özel önem veriliyordu.

Sovyetler Birliği’nde eğitim sistemi ülkenin ekonomik, ideolojik ve askeri ihtiyaçlarına cevap vermek için planlanmıştı ve üretimle iç içe geçen, yaşamın tamamını ve her alanını kapsayan sürekli eğitim modeli benimsenmişti.

Devrimden sonra ülke ekonomisinin kalkınma ihtiyacıyla birlikte, kadınların üretim sürecine katılabilmesi için 0-3 yaş arası çocukların bakılabileceği kreşler açıldı. Kadınlar istekleri doğrultusunda çocuklarını bu kreşlere bırakabiliyorlar ve geri alabiliyorlardı. Bu kreşlerde çocuğun bakımını hemşireler ve öğretmenler üstleniyorlardı. Çocuklar günübirlik olduğu gibi, haftalık olarak da bu kreşlere bırakılabiliyorlardı. Aynı ihtiyaca cevap vermek üzere 3-6 yaş arası çocukları kapsayan anaokulları, çocukların temel eğitime hazırlanmalarını sağlıyor ve çocukların sorumluluk algılarının gelişmesini kolaylaştırıyordu.

Sovyetler Birliği’nde zorunlu eğitim 7+3, 10 yıl şeklindeydi. İlk dört yıl öğrenciler okuma-yazma, matematik gibi temel becerileri kazandıktan sonra yedinci sınıftan itibaren branş derslerini almaya başlıyorlardı. Matematik, fen bilimleri, coğrafya, tarih, fizik, kimya, müzik, teknik çizim, el sanatları, beden eğitimi ve askeri eğitim, SSCB anayasası dersleri müfredatta yer alan temel derslerdi. Tüm bu derslerin amacı öğrencilerin kendi potansiyellerini en üst seviyeye çıkarabilmeleri ve ülkelerinin gelişimine katkıda bulunabilmeleriydi. Yedi yıllık öğrenimlerini tamamlamış öğrenciler, istekleri doğrultusunda 2 yıllık teknik okullara devam ederek, bu okulu bitirdikten sonra çalışma yaşamına başlıyorlardı. Eğer yüksek öğrenim yapmak istiyorlarsa, sınavsız bir şekilde iki yıl daha yüksek öğrenime devam edebiliyorlardı.

Her yer okul
Temel eğitim 7–17 yaş arası tüm çocukları kapsıyordu ve tam gün okullara devam etmek için koşulları uygun olmayan çocuklara akşamları katılabilecekleri “akşam okulları” ya da katılımcıların uygun oldukları zamanlarda dahil olabilecekleri “yarı zamanlı okullar” açılmıştı. Bu okullarda da 10 yıllık eğitim programının dersleri yoğunlaştırılmış şekilde veriliyordu. Ayrıca temel eğitimini tamamlayamamış yetişkinlere de çalışma saatlerinin dışında ders veren okullar vardı.

Örgütlü bir toplumda eğitimi sadece okulla birlikte düşünemeyiz. SSCB de öğrencilerin okullarında dahil oldukları düşünce ve tartışma grupları, mahallelere ve yerelliklere taşınıyordu. Neredeyse her mahallede genç komünistlerin ve mahalle gençlerinin çalışma yürüttüğü öncü evleri ve atölyeleri, gençlerin okul dışında da zihinsel ve pratik faaliyetlerinin sürmesini sağlıyor ve onların kendi çevrelerini, ülkelerini ve dünyayı marksist bir bakış açısıyla anlamalarını ve yorumlamalarını sağlıyordu. Ayrıca yayınlar, tiyatro, bale, film gösterimi, radyo, televizyon, konser günü çocuklar ve yetişkinler için komünist parti tarafından organize edilmiş eğitsel aktiviteler çocukların, gençlerin ve yetişkinlerinin eğitiminin devamlılığını sağlıyor ve ideolojik olarak Sovyet insanının güçlenmesini beraberinde getiriyordu.

Mesleki eğitim Sovyetler Birliği’nde teknik okullarda ve teknik eğitim fakültelerinde sürdürülüyordu. 7 yıllık öğrenimlerini tamamlamış bireyler teknik okullara devam edebiliyorlardı. Buralar genelde işçi yetiştiren okullardı. 10 yıllık eğitimden sonra ise öğrenciler, sınava tabi tutularak teknik eğitim fakültelerine ya da üniversitelere devam edebiliyorlardı. İki yıllık teknik yüksek okullar, teknik okul mezunlarına eğitim veriyordu. 2 yıllık teknik okulları değil de, 4 yıllık “yarı-profesyonel teknik lise” mezunları, teknik eğitim fakültelerini tercih edebiliyordu. Sovyet meslek yüksek okulları ve yüksek öğrenim kurumları genelde fen bilimleri ve mühendislik alanlarında yoğunlaşmış durumdaydı. Bu okullarda var edilen teknik-bilimsel yaratıcılık, erkek ve kadın gücünü sosyalist devletin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmasını arttıracağı ve kolaylaştıracağı için, bu okullar son derece önemli alanlardı. Teknik fakülteler ve yüksek okullardan farklı olarak, 4 yıllık temel eğitim için öğretmen yetiştiren iki yıllık eğitim enstitüleri ve 5-10. sınıflar arası branş öğretmenlerini yetiştiren eğitim fakülteleri de yüksek öğrenim kurumlarının içinde yer alıyordu. Ayrıca ziraat fakülteleri, mühendislik ve tıp fakülteleri, askeri okullar, güzel sanatlar ve konservatuarlar ve üniversiteler yüksek öğrenim kurumları içinde yer alan okullardı. Üniversiteler bünyesinde bulunan temel fakülteler, fizik, kimya, matematik, biyoloji, tarih ve filoloji olarak sıralanabilir. Bundan farklı olarak iktisat fakülteleri bünyesinde endüstriyel ekonomi, tarımsal ekonomi, ticaret, finans ve kredi, muhasebe gibi bölümler bulunuyordu.

İşsizlik yasak
Yüksek öğrenime öğrenci alımı, merkezi olarak eğitim bakanlığı tarafından planlanıyordu ve ülkedeki uzman işgücü ihtiyacına göre yüksek okulların kontenjanı belirleniyordu. Merkezi planlama, ülke genelindeki mezunların belirli bir iş koluna yığılmasını engelliyordu ve sektörlerde üretim için gerekli sayıda kişinin çalışmasını sağlıyordu. Sovyetler Birliği’nde işsizlik yoktu, çünkü herkes ülke ekonomisine katkıda bulunacak şekilde aldığı eğitime uygun bir sektöre devlet tarafından yerleştiriliyordu ve Sovyet yurttaşlarının çalışma hakkı SSCB anayasası ile güvence altına alınmıştı.

Yüksek öğrenimini tamamlamış öğrencilerden notları yeterince yüksek olanlar, istekleri doğrultusunda üniversite çalışmalarına devam edebiliyorlar ve sırayla araştırma görevlisi, okutman, doktor... sıfatlarını elde edebiliyorlardı.

Yıllarca propagandası yapılan “Sovyetler birliği insanları tek tipleştiriyor” iddiasının tersine, Sovyetler Birliği’ndeki eğitim sisteminin bütünü, insanın potansiyelinin maksimize edilmesini ve bireyin topluma faydalı olabilmesini hedefliyordu. Eğitim, ilk kez Sovyetler Birliği’nde insana dair bir araç olmuştur ve insanın gelişimi için kullanılmıştır. Bunun önemini anlamak için, kapitalizminin bize dayattığı öğüten, hiçleştiren ve yabancılaştıran günümüz eğitim sistemine bir göz atmak yeterlidir. Ekim deneyimi, bizlere “insana yakışanı” göstermiştir ve bizler için tüm canlılığını korumaktadır.

yazici   mail