www.soL.org.tr
11 Eylül sonrası: NATO Ortadoğu'da
2 Nisan 2007, Pazartesi

ABD’nin 11 Eylül’den sonra girdiği ve “tek taraflılık” olarak adlandırılan dönemde NATO’nun artık işlevini yitirdiği iddiaları yeniden dile getirildi. Önceki on yılda da gündeme gelen ve Yugoslavya’nın parçalanmasındaki rolüyle birlikte geçersizleşen bu iddia, günümüzde NATO’nun Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında hızla misyonlar edinmesiyle birlikte yeniden geçersizleşiyor. NATO üyeliği ise Türkiye’yi yine emperyalist oyunların içine atma riskini yüksek tutuyor.

soL ABD’nin 11 Eylül sonrasında izlediği politikalar, NATO’nun gözden düştüğü şeklinde yorumların yaygınlık kazanmasına neden oldu. Yugoslavya’ya yönelik emperyalist saldırıda kapsamlı bir şekilde kullanılan NATO’nun askeri olanakları, ilk bakışta 2001 sonrasında yerine ABD’nin başını çektiği ve “koalisyon güçleri” olarak adlandırılan devletlere bıraktı.

Afganistan’ın işgaliyle başlayan, Irak ile devam eden ve günümüzde İran’a yönelik tehditlerle süren 11 Eylül süreci, emperyalist ülkelerin anlaşmaya vardığı her konuda NATO’nun devreye sokulduğunu, farklılıklar olması durumunda ABD’nin tek başına hareket edip, NATO’yu sonradan devreye girdiğini göstermektedir. “Tek taraflılık” olarak adlandırılan Bush yönetiminin bu politikası, NATO’nun işlevini yitirdiğini değil, aksine ABD’nin tek başına açtığı kapıdan NATO ve dolayısıyla diğer emperyalist ülkelerin girdiğini göstermiştir.

2001 yılının Ekim ayında ABD tarafından bombalanmaya başlanan Afganistan’a 2003 yılında NATO birlikleri konuşlanmaya başladı. 11 Eylül’ün sorumlusu olduğu iddia edilen El Kaide örgütünü barındırdığı gerekçesiyle Afganistan’ı kontrol altında bulunduran Taliban yönetimine karşı gerçekleştirilen işgalin ardından hızla NATO’ya bağlanan ISAF (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) ülkeye konuşlandırıldı. NATO’nun ilk “bölge dışı” askeri faaliyeti olan ISAF gücüne Türkiye önceki dönemde iki kez komutanlık yaptı.

Irak savaşı öncesinde müttefiklerini ikna etmekle vakit kaybetmek istemeyen ABD yönetimi, 2003 yılında savaşı tek taraflı olarak başlatırken, 2004 yılında NATO tarafından alınan bir kararla, Irak işbirlikçi hükümetine bağlı silahlı birliklerin eğitilmesi konusunda NATO’dan destek sunulmasına karar verildi. 2004 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen NATO zirvesi ise, yine ABD’nin Irak’ta açtığı kapıdan NATO’nun Ortadoğu’ya girmeye hazırlandığının ilk işaretlerini verdi.

İstanbul İşbirliği İnisiyatifi adıyla yayımlanan deklarasyonda, Filistin sorununa ve Suriye-İsrail ve Lübnan-İsrail gerilimlerine atıfta bulunuluyor ve buna karşı Ortadoğu ülkeleriyle NATO arasında sivil ve askeri alanlarda reform konusunda işbirliği yapılması öngörülüyordu. Bunun yanında, Ortadoğu ülkeleriyle NATO arasında ortak askeri tatbikatların yapılması ve yine aynı ülkelerin NATO’nun yürüttüğü askeri operasyonlara birlik göndererek destek sunması da toplantıda yapılan diğer öneriler arasındaydı.

Terörle mücadele bahanesiyle geliştirilen ve istihbarat paylaşımı ve denizcilik alanında ABD’nin dayattığı hukuk dışı prosedürlerin uygulanması alanlarında işbirliği yapılmasını içeren “Aktif Çaba Operasyonu” İstanbul İşbirliği İnisiyatifi tarafından sunulan çerçevenin kapsamında yer alıyordu. Aynı gerekçeyle, sınır güvenliği konusunda NATO ile ortak programların yapılması ve Barış İçin Ortaklık (BİO) programlarına katılım olanaklarına da aynı çerçevede yer verildi.

2004 zirvesinde ele alınan bir diğer başlık da, 1994 yılında ilk kez gündeme getirilen on yıl boyunca daha çok sembolik düzeyde kalan NATO Akdeniz Diyaloğu programına ağırlık verilmesi kararı oldu. Cezayir, Fas İsrail, Mısır, Moritanya, Tunus ve Ürdün’ün dahil olduğu programda, işbirlikçi Arap rejimleriyle ABD’nin bölgedeki baş müttefiki İsrail arasındaki gerilimlerin kontrol altında tutulabilmesi için yine ortak faaliyetler öngörülüyor.

NATO’nun Ortadoğu’daki etkisinin artırılması, ABD açısından Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) kritik halkalarından biri olarak görülüyor. Demokratikleşme söylemi altında emperyalizme bağımlılığın artırılması için etkili bir araç olduğunu Doğu Avrupa’da gösteren NATO’nun Ortadoğu’da karşılaştığı en büyük sorun, bölgedeki ülkelerin Doğu Avrupa ülkeleri kadar istekli olmayışı ve ilgili reformlar konusunda yavaş hareket etmeleri. Doğu Avrupa ülkelerini Rusya tehdidiyle hızlıca yanına çekmeyi başaran NATO, Ortadoğu ülkelerine benzer bir tehdit unsuru olarak İran’ı göstermeye çalışıyor.

NATO’nun Ortadoğu’daki en büyük müttefiki ise en başından beri İsrail oldu. İsrail’in NATO’ya üyeliği de son aylarda giderek daha fazla gündeme gelirken, işbirlikçi Arap ülkelerinin buna duyabileceği tepkinin dindirilmesi konusunda İstanbul İşbirliği İnisiyatifi ve Akdeniz Diyaloğu programlarının çok etkili olacağı belirtiliyor. 2001 yılında NATO ile güvenlik istihbaratı paylaşımı alanında anlaşma imzalayan İsrail, İran’a karşı “caydırıcılık” amacıyla söz konusu tarihten bu yana örgütle sürekli daha yakın bir işbirliği geliştiriyor. Avrupa’da yapılan NATO tatbikatlarına bile katılan İsrail, özellikle doğu Akdeniz’de, Suriye ve Lübnan açıklarında NATO ile düzenli deniz tatbikatları gerçekleştiriyor.

yazici   mail