www.soL.org.tr
Çözülüş yolunda Pakistan darbesi
Gamze Erbil 21 Kasım 2007, Çarşamba

Pakistan’daki İkinci Müşerref Darbesi’nde ABD’nin müdahalesi ne düzeyde olursa olsun anlaşıldığı kadarıyla bundan sonra daha fazla müdahale geliyor. Senaryo yazıcılar harıl harıl çalışmaya başladı.

Öncelikle darbe dersleri... ABD’nin bu yüzyılda, geleneksel müttefiklerine geleneksel (20. yüzyıldaki gibi diyelim) askeri darbeler yoluyla müdahalelerde bulunmayacağı konusu açıklık kazanıyor. Pakistan örneği ile belirginleşen bir başka şey ise, darbelerin teslimiyetçi burjuva demokrasilerinde “iyi olan kazansın” yarışmasını kesintiye uğratmadığı. Asker-sivil cümle burjuva siyasetçi teslimiyet yarışmasını sürdürüyor ve hem bunun kendisi hem de darbe uygulamaları nedeniyle daha da kırılgan hale gelen toplumsal yapıdaki zaaflar emperyalist müdahalelere daha açık bir ülke yaratıyor.

Darbe dersini toparlayacak olursak; emperyalizm darbeleri doğrudan tezgahlamamakla birlikte sonrasına hazırlık yapıp kendisine yeni ve en uygun işbirlikçilerin yarışmasını “demokratik” bir şekilde takip ediyor. Burada darbenin kendisinin yönetsel bir mekanizma olarak bir “hedef” değil bir “çözücü” olduğunu söyleyebiliriz.

Pakistan gibi emperyalizmin yakın işbirlikçisi ancak devlet örgütlenmesi çözülmemiş bir ülkenin bu çözülmenin hemen arifesine geldiğini de söyleyebiliriz. Çünkü bu darbe ile birlikte Pakistan’ın da büyük ölçüde burjuva yönetsel yapıda eski tarzda devam edebileceği seçenekleri tükettiği görülüyor. Bunun uluslararası koşullarla da desteklendiği düşünülürse herhalde “yeni bir evre”den söz etmek çok abartma olmayacaktır.

Arada Pakistan’ın yönetsel seçeneklerini “tüketme” sürecinin Amerikan işbirlikçiliği ile ne kadar ilişkili olduğunu hatırlatarak geçelim. Pakistan’ı yönetilemez hale getiren “gericileştirme” operasyonu, Soğuk Savaş döneminde Afganistan’daki gerici cepheye verdiği destekle başladı. Sonrasında da sürekli olarak ABD çıkarlarına paralel bir gelişim izledi. Pakistan istihbaratı ve ordusunun ABD ile “doğrudan”, “sıcak” vs. ilişkileri sonucu bu üzerinde oyunlar oynanan eskinin mücahid, şimdinin terör grupları ve buna paralel gelişen siyasi-toplumsal yapı nihayet laçka oldu, istikrar ihtimali sıfırlandı.

ABD Pakistan için artık daha farklı bir “varoluş”un hesabını yapmaya başladı ve yeni senaryolar da bunun için yazılıyor.

Senaryoların öne çıkanı bir tür işbirlikçi kabileler rejimi olarak belirginleşiyor. Pakistan ordusu ABD için vazgeçilmez müttefik niteliğini sürdürmekle birlikte merkezi bir siyasi yapının değil Amerikalı komutanların “hizmetinde” kendini idame ettirebilecek gibi görünüyor.

İşin “değişik” -yine yirmibirinci yüzyıla özgü diyelim- bir başka boyutu ise, ABD’nin silahlı müdahalesinin parçalanmayı öncelememesi; bu defa “terörle mücadele” üzerinden her evrede gündeme gelmesi olasılığı.

Pazar günü New York Times’da yayımlanan iki imzalı bir yazıda, Pakistan’a özel kuvvetlerin müdahalesinin gerekçelendirmeleri “inşa ediliyordu”...

American Enterprise Institute (AEI) sağcılarından Frederick Kagan ile Brookings Institution (BI) liberallerinden Michael O’Hanlon’un imzasını taşıyan makalede Pakistan’ın nükleer silahlarının “istenmeyen bir şekilde aşırıların eline geçmesi” olasılığı ve bunun için özel kuvvetlerin dahil olduğu hazırlıklar üzerinde duruluyordu. İşin içine özel kuvvetler girince o operasyonun boyutlarının açıklanan gerekçelerin ötesine geçeceğinden şüphe duymaya gerek yok tabii.

Nitekim hemen ertesi gün de yine aynı gazetedeki bir başka yazıda, ABD’nin Irak’ta denediği işbirliği yönteminin Pakistan için de düşünüldüğü belirtiliyordu. Buna göre, ABD El Kaide’ye karşı Pakistan aşiretlerini kullanacaktı. Kimi internet sitelerinde Cheney ve Negroponte’nin ziyaretlerine de göndermeler yapılarak “Salvador seçeneği şimdi de Pakistan’a taşınıyor” yorumlarına neden olan bu projeksiyon, Pakistan’ın bir aşiret düzeni olarak tasarlandığının ilk kanıtı olarak da düşünülebilir. “Yazıcılar” Irak’ta başarılı olduğunu söyledikleri aşiretlerle işbirliği modelinin Pakistan’da da denenebileceğinden bahsederken elbette Irak’ta ölüm mangalarının –orijinal olarak Latin Amerika ülkelerinde “denenmiş”- yarattığı karanlık tablodan bahsetmiyor. Yine Irak’ta onca katliama karşın direnişi çözemediğinden de... Bahsedilen başarı, bir müdahalenin meşrulaştırılması için gerekli bir kaos ortamının yaratılması başarısıdır.

“Terörle mücadele” ve özel operasyonlar gibi alanlar, ABD’nin müdahale gücünü katladığı alanlar. Bir de buna “serbest rekabetçi darbe” koşulları eklendiğinde olanaklar daha da artıyor. Emperyalizm, işgal ve askeri müdahale olmadan da kimi coğrafyaları “başkanın çiftliği” haline getirme yolunda ilerliyor.

yazici   mail