www.soL.org.tr
'Hariciye çarkı'
Metin Çulhaoğlu 12 Ocak 2008, Cumartesi

Yazının başlığı, dışişlerinde görev yapıp bu çarktan geçmiş, ancak siyasal kimliğini hep korumuş, gerektiğinde bunun bedelini de ödemiş, ender görülen yiğit bir "hariciyecinin" yıllar önce yayınlanmış kitabının adıdır.

Özellikle Türkiye gibi ülkelerde hariciyecilik ciddi iştir. Salt formalite anlamındaki biçimselliklerin ötesinde, özünde de ciddidir, böyle olması gerekir. Ama bu ülkede hariciye aynı zamanda son derece komiktir de. Aslında hariciye işleri örneğin vakâr, itidal, feraset gibi oturaklı kavramları çağrıştırır. Ciddiyet ve ölçülülük bunların hepsini kucaklayan bir gerekliliktir. Gelgelelim, Türk hariciyesi böyle tanımlanması adetten olan bir işe çocuksu, zaman zaman da komik kaçan çeşniler katmaktan geri durmamıştır, bugün de durmamaktadır.

Akla hemen bir soru geliyor: İşin bu boyutu, hariciye mesleğine intisap edenlerin çoğunun özellikle çapsız kişiler olmalarından mı kaynaklanıyor?

Kimileri için olabilir. Örneğin, Sabiha Sertel'in anlattıklarına göre, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Alman subaylarıyla genelevde alem ve diplomasi yapan, hariciye memuru bir "S.S" vardır. Bu "S.S"nin, daha sonraları Dışişleri Bakanlığı yapan S.S. olması kuvvetle muhtemeldir. Daha önce de yazılmıştı: Mısır'da olmadık işler yapıp kendini bu ülkeden kovdurtan hariciye mensubumuz da vardır. Ermeni saldırısında karısını bırakıp kaçan da.

Ancak, Türk hariciyesine artık içkin duruma gelmiş, zaman zaman enayilik noktalarına kadar uzanan, üstelik kimi trajikomik durumlara da yol açabilen aymazlığın, kişisel zaafların ötesinde bir açıklaması olmalıdır.

Akla yakın gelen bir açıklama vardır. Türk hariciyesi, tarihsel olarak, "ülkenin jeopolitik önemi", "doğu ile batı arasında köprü olma" türü klişelere olması gerekenin ötesinde anlamlar yüklemiş, kendini böyle koşullamış, bu klişelerin icabında her kapıyı açabilecek bir maymuncuk olduğuna inanmıştır. Gerisi gelmiştir: "Madem böyleyim, kendi manevra alanlarıma, kimi özel misyonlarıma, yukarıyla belirli pazarlıklar yapmaya da muktedirim demektir..."

Dünyanın bugünküne göre bambaşka bir şekillenme içinde devindiği 1945-1991 dönemi söz konusu olduğunda, yukarıdaki anlayışın en azından maddi bir zemini olduğu söylenebilir. Ne var ki, Türk hariciyesi "madem böyleyim yaparım" düşüncesinde belirli sınırları aştığında işi yüzüne gözüne bulaştırmıştır.

Sosyalist sistemin çöküşü ile 2001 arasındaki on yıllık döneme bakıldığında, aynı anlayışa sınırlı da olsa bir rasyonalite biçmek gene mümkün olabilir. Nitekim Türk hariciyesi bu dönemin karmaşık uluslararası dengelerinden "yürü ya kulum" mesajı çıkarıp "Türki Cumhuriyetlere" yönelmiş, ancak dangıl dungul gittiğinden sonunda rezil olmuştur.

Bugün ise, Türk hariciyesinin karşısında bambaşka bir dünya konjonktürü vardır. İşin özü şudur: 1945-1991 ve 1991-2001 dönemlerinden farklı olarak, bugün dünya emperyalist-kapitalist sisteminin ağababası ABD, Türkiye gibi ülkelere kendi vizyonu ve planları ile çizilen sınırlar dışında en küçük bir manevra ve hareket alanı bile tanımamaktadır. Olduğu kadarıyla "jeopolitik öneme" ve "köprülük" misyonuna bile ancak ve ancak bu sınırlar içinde anlam yüklenmektedir. Ötesine geçmeye izin yoktur.

Durum böyle olunca, Erdoğan'ın kel Fatma kabarmaları da, Gül'ün müsamere çocuğu heyecanıyla eda ettiği Beyaz Saray tavafı da, kimi omzu kalabalıkların esip gürlemeleri de komik kaçmaktadır.

Bir zamanların Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz'ın "AB'nin yolu Diyarbakır'dan geçer" sözüyle çok büyük ve zemin sarsıcı bir çıkış yaptığını düşünmesi sizce komik değil miydi?

Erdoğan'ın "Büyük Orta Doğu Projesi Eş Başkanlığı" konumunu, "bakın ben neyim, ona göre ha" edasıyla tane tane, sözcüklerin üzerine basarak, tekrarlayarak ve dinleyicilerden " vay canına!" teslimiyeti bekleyerek ikide bir dillendirmesi sizce komik değil midir?

Gül'ün ve medyanın "stratejik ortaklık" sözü edildi diye bayram harçlığı almış çocuklar gibi sevinmesi sizce komik değil midir?

Diğer taraf ise muhtemelen şöyle düşünmüştür: "Türkler ve Türk hariciyesi, ülkenin jeopolitik önemine, köprü görevine atıfta bulunulmasına çok sevinir; ayrıca, ‘stratejik ortaklık' ve ‘terörle mücadele' gibi konularda da rahatlamak istiyorlar. Bunları söyleyelim, gerisini zaten hallederiz..."

İşte bunda komik olan hiçbir taraf yoktur.

yazici   mail
Bira ve Bomba
Jürgen Elsässer
'Hariciye çarkı'
Metin Çulhaoğlu