www.soL.org.tr
Politeknik eğitim
19 Kasım 2007, Pazartesi

“Mutlu, parlak,aydınlık bir gelecekte yaşamak için kafanızla ve ellerinizle nasıl çalışacağınızı öğrenmelisiniz.”

N.K. Krupskaya

 

Eğitimin içinde bulunduğu sistemin devamlılığını sağlamak üzere bir takım işlevleri vardır. Bunlardan biri bireye üretim sürecinin ihtiyaç duyduğu bilgi ve becerileri kazandıran ekonomik işlevi, diğeri ise bu işleve uygun sosyal normlarda bireyler yetiştiren ideolojik işlevidir. Kapitalizm, eğitimin bu işlevlerini insanı bir meta haline getirmek için kullanır ve eğitimin her birey için bir hak ve sorumluluk olduğu söylemi salt bir demagojiden ibarettir. Kapitalizmde her şey gibi eğitim de sömürü ekseninde kutsallaştırılıp ulaşılmaz hale getirilmiştir. Ona göre “insan”ın durduğu yer bir paket makarnanın markette durduğu yer kadar önemlidir sadece. Ne de olsa kimi düdük, kimi fiyonk, kimi burgu sever! İyi pazarlamak lazımdır. Kapitalizm insana işlevselliği üzerinden bakar, onun çok yönlü gelişimini tercih etmez, elinden gelse 12 saat çalıştırdığı işçinin makine gürültüsünden başka melodi (?) duymasını engeller. Kişinin yeteneklerini parçalar, onu yaptığı iş dahil toplumun tümüne yabancılaştırır.

Şimdikinin yerine öyle bir eğitim sistemi düşleyin ki; eskinin mantıksızlaştırıcı, yıkıcı, gericileştirici, bireyci ve içten içe duygusuzlaştırıcı tüm etkilerini bir tekmeyle tarihin çöplüğüne atacak. Böylesi bir temeli, 90 yıl önce, burjuvazinin elindeki sınıf egemenliğini yıkan Sosyalist Ekim Devrimi sağladı.

Marksizm, insanın çok yönlü gelişiminin önündeki tüm engelleri üretim biçimini ve ilişkilerini tarihsel ve diyalektik materyalizmin rehberliğinde çözümlemiştir. Sosyalizmde her türlü özel mülkiyet ortadan kaldırılarak eğitimin kamusal bir hizmet olarak anlam bulması sağlanmıştır. Böylelikle eğitimin toplumsal işlevi de yeniden yapılandırılmıştır. Sosyalizmde eğitim sadece ayrıcalıklı sınıfların hakkı olmaktan çıkartılır. Bilimin toplumun çıkarlarına kullanılması ve her bireyin bilgiye ulaşması, bunu kullanarak yeteneklerini ortaya çıkartıp kendini geliştirmesi güvence altına alınır. Tüm bu olanaklar eşit ve parasız olarak sunulur. Bu sınıfsız ve sömürüsüz toplumun yaratılmasında önemli bir düzenlemedir. Sosyalizm yeni, gelişkin, çok yönlü bireyi yaratırken eğitimi araçlaştırır.

Sosyalist eğitim anlayışının temelleri Marx tarafından atılmıştır. Genç Marx, daha insancı (hümanist) bir eğitim anlayışına sahipti ve yabancılaşma teorisi özellikle ağır basıyordu. Buna göre kapitalist işbölümü insanı yabancılaştırmış, onu türünden uzaklaştırmış ve tek boyutlu kılmıştı. Eski dönemlerin çok sıfatlı insanı yerini tek boyutlu bir köleye bırakmıştı. Oysa, kapitalist işbölümünü ve yabancılaşmayı aşmak gerekiyordu. Olgunluk dönemi yapıtlarında (başta Kapital olmak üzere) Marx, politeknik eğitim anlayışını formüle eder: Formülün temeline de eski işbölümünün yerine yenisini önerir. İnsan, üretim sürecine toplumsal biçimde katılıp emeğinin ürününe sahip olacak, bu süreçte eğitim de alacaktır. Eğitim ile üretim iç içe geçecek; her üretim ortamı eğitim, her eğitim mekanı da üretim ortamı olarak işlev görecektir. Ancak, her eğitsel faaliyetin temelinde üretim olacaktır, zira genel zenginliğin üretilmesinde üretim, eğitimin temelinde yer alacaktır. Marx, Kapital’de çocukların fabrikalarda nasıl da acımasız ve uzun süreli çalıştırıldıklarını anlatır ve eleştirir ama çocukların parasız ve kamusal eğitimlerinin temeline üretimi koymaktan da geri durmaz.

Gelişen teknoloji bireyden her an yeteneklerini ve bilgilerini geliştirmesini talep eder. Kapitalizmde eğitimden bu anlamda yararlanmayan birey kendini bir anda işsiz bulabilir. Sosyalizmin politeknik eğitimi, öğrencilere bilim ve tekniğin karşılıklı ilişkilerini ve bilimsel-teknik ilerlemenin özünü kavratmayı amaçlar. Bu sayede birey, bütünü hakkında herhangi bir anlayışa sahip olmadığı üretim sürecinde sadece bir “araç” olmaktan kurtulur, sürece egemen olur. Bu aynı zamanda insanın üretim sürecine ve dolayısıyla kendine ve topluma “yabancılaşma”sına son verecek en önemli aşamadır. Politeknik eğitimde bireylere en temel teknik yöntem ve beceriler kazandırılır. Bu sayede işçi, farklı üretim alanları arasındaki temel bağ ve benzerlikleri kavrama ve bu temelden faydalanarak, karşılaştığı her türlü problem ve yenilikle baş etme olanağını yakalamaktadır. Öğretilen temel, işçinin üretim sürecinin herhangi bir kesitine esir olmasını önüne geçer, ona farklı görevlere uyum sağlama esnekliği kazandırır.

Politeknik eğitim kafa ve kol emeği arasındaki mesafeyi, okul eğitimiyle toplumsal eğitim sürecini kaynaştırarak ortadan kaldırır. Üretim sürecinde bulunan öğrenci bilgiyi daha iyi kavramakta ve bu bilgiyi toplumsal planda anlamlandırabilmektedir. Politeknik eğitimde üretim ve endüstrinin öne çıkarılmasının anlamı şudur: Değer yaratan emeğin eğitimi, tinsel değil, ancak maddi bir boyutta gerçekleşirse değiştirici ve devrimci olabilir.

Politeknik eğitim çok mesleklilik eğitimi değildir. Yapılan, modern endüstrinin dayanağını oluşturan bilimsel ilkelerin kişiye kazandırılmasıdır. Bu sayede bireyler tekniğin temellerini kavramakta ve yeni işlevler edinebilme, mesleğini değiştirebilme esnekliğini kazanmaktadır. Öğrenci temel olarak mekaniği, dinamiği, enerjinin kaynaklarını ve dönüştürülmesini vb., yani üretimin temel mekanizmalarını öğrenmektedir. Bu öğretim süreci tekniğin yeni gelişmelerini yakından takip etmeyi ve kuramsal olarak kapsayabilmeyi gerektirmektedir. Meslek eğitimi politeknik eğitimden başka bir şeydir ve politeknik eğitim tamamlandıktan sonra verilmektedir. Böylece birey gelecekte mesleğini daha bilinçli ve donanımlı olarak isabetli bir şekilde seçecektir.

Politeknik eğitimin yetiştirdiği yüksek vasıflara sahip insan, endüstrinin ihtiyaç duyduğu işgücünü de sağlayacaktır. Dolayısıyla politeknik eğitimin endüstriyel üretim artışını öne çıkarması, büyük ölçüde insan emeğinin verimliliğini ve genel refah artışını sağlar. Nitekim Sovyetler Birliği'nde Lenin ve diğer öncü kadrolar, 1917 Devrimi'nden itibaren endüstri-kalkınma-eğitim arasında bu açıdan ilişki kurmuşlardır.

toplumcu anayasadan
Madde 53
- Eğitimin, insanın yeteneklerini ve yaratıcı gücünü ortaya çıkarıp geliştiren bilimsel içerikli bir etkinliğe dönüştürülmesinin yanı sıra, sınıfsız-sömürüsüz bir dünya için verilen mücadeleye bilimsel ve ahlaki açılardan yardımcı olma işlevini de yerine getirmesi sağlanır.

Birileri 12 Eylül anayasasını yeterince faşist,gerici,emperyalizme yeterince bağımlılaştırıcı vb., olmadığını düşünerek olsa gerek yeni anayasa yazmaya koyulurken en başta söylediğimiz düşü gerçek kılmanın mücadelesini veren komünistler Toplumcu Anayasaya çoktan yukarıdaki satırları yazdılar. Yukarıda teknik kısmını bir miktar özetlemeye çalıştığımız sosyalizmin eğitim anlayışının kapitalizm koşullarında en gerçek alternatif olduğunu geçmişte Sovyetler’in bugün ise Küba’nın yarattığı “yeni insan”a bakarak anlayabiliriz.

yazici   mail