www.soL.org.tr
Ortalık toz duman…
Orhan Aydın 11 Aralık 2007, Salı

Bu satırların okurları, bu güne kadar dile getirmeye çalıştıklarımla, ülkemizin kültür-sanat geleceğinin bir program dahilinde karartıldığının izlerini sürmüşlerdir.

Devlet tiyatrosunu, opera, bale ve senfonisini “elden çıkarma” işlemleri için yeni komisyonlar kurulmuş durumda.

Yazmıştık. Alıcılarla pazarlıklar sürdürülüyor.

Sanattan para kazanacağını bilen şirketler, bu kurumlara “ölü fiyat” teklif edip, yok pahasına sahipleri olmak istiyorlar.

Bazı uluslararası sermaye gruplarının iştahlarını kabartan teklifler dolaşıyor ortalarda.

“Salonları ile, içindeki malzemeleri ile, hatta yaratıcıları ile satılık olan kurumlar” nerede ise “üç otuz” denen rakamlarla alıcı bulacak gibi.

Sanat alanına ve müzeciliğe yatırım yapan Sabancı, Koç ve Eczacıbaşı grupları sürece karşı seyirci gibi görünseler de, olup biteni yakından izliyorlar.

Daha çok, eski eser, antika alıcısı “meraklı” gibi davranıp, satılığa çıkacak müzelere ve içindekilere göz dikmiş durumdalar.

AKP, Cumhuriyet sürecinin ortaya çıkardığı tüm kültürel kalıtları, sermaye gruplarına güzellemenin yasal düzenlemelerini yapmaya hazırlanıyor.

Yakın zamanlarda, müzelerimizin içindeki dünya insanlığının ortak mirası olduğunu bildiğimiz tüm kültürel kalıtlar, birkaç sermaye grubunun malı olarak anılmaya başlanacak.

Bunca yıldır, toprak altından çıkarmak için alın teri, emek, beceri, bilgi ve para akıtılan kalıtlar, birden bire el değiştirip, birilerinin mal varlığı haline dönüştürülecek.

Kısacası, Anadolu topraklarının zenginliği, uluslararası sermaye çevrelerinin zenginliği olarak anılacak.

Bu topraklarda, birlikte yaşama iradesini zenginleştirememiş, toprak altındaki gömülere zenginlik kaynağı olarak bakmış, hatta eski eser kaçakçılığını en çok yaşamış bir ülke olarak, yeni bir sürece giriyoruz.

Hepimiz biliyoruz, dünyanın sayılı müzelerinde ülkemiz topraklarından, müzelerinden aşırılmış kültürel kalıtlar sergilenmektedir.

Uygarlıkları temsil eden akropoller taşı, toprağı ile çalınmış, gemilere yüklenerek kaçırılmıştır.

Osmanlı ve İslam eserlerinin önemlice bir bölümü İngiliz, Fransız ve Amerikan müzelerinin gözde parçaları olmuşlardır.

Sikkeler sayılarca değil, kilolarca kaçırılmıştır. Göstermelik biçimde ülkemize tekrar getirilenlere ödenenler ise azımsanmayacak miktarlardır.

Eski eser kaçakçılığının açıktan yapıldığı AB ülkelerinde, “eser pazarları” vardır. Tıpkı ilk ve orta çağdaki esir pazarları gibi. Ve süreç aynıdır. Eserler, “açık artırma” yöntemi ile zengin alıcılarını beklerler.

Bugün, İngiltere ve Fransa’da dünya ülkelerinin bir çoğundan, açık adıyla çalınmış eserlerden oluşan, özel müzeler vardır.

Bu müzeleri, emperyalist savaşların, işgallerin ganimet avcıları ve uluslararası eser kaçakçılığının çeteleri, kara para aklamak için ve “zevklerinin tatmini için” kurmuşlardır.

Irak işgalinin hemen ardından, Mezopotamya uygarlıklarının ortak mirasları olan tüm kültürel kalıtlar, İngiliz ve Amerikan asilzadelerinin evlerinin yatak odalarını, görücüye çıkanları ise müzelerinin vitrinlerini süslerler.

Yastık başlarını süsleyen kan ile, müze vitrinlerini süsleyen kan aynı renktedir.

Irak işgalinin daha ilk gününde, talan edilen yerlerin müzeler ve saraylar olduğunu insanlık unutmadı diye düşünüyoruz. Kelle avcıları insan kasaplığına devam ederken, eser avcıları işlerini çoktan bitirmişlerdir.

Bir gecenin içine, onurları teslim alınmaya çalışılan Irak halkının geçmişine dair tüm izler hırsızlarca çalınmıştır. Çalınan, bir uygarlığın toplumsal belleği ve geçmişine dair oluşturduğu ortak aklıdır.

21. yüzyılın eser hırsızları İngiliz ve Amerikan ganimet avcıları, tarihimizin çete başlarıdır. İnsanların geçmişlerini çalanlarla, geleceklerini ipotek altında tutanlar arasındaki fark ise yalnızca onursuzluktan ibaret değildir.

Ülkemizde köklü bir geçmişe sahip olmayan müzecilik ise aynı sürecin bu ülkedeki işbirlikçilerince yakından izlenmektedir.

Şüphesiz, kara para aklayıcıları ve uyuşturucu tüccarları “eser alımları” için yeni hesaplar içindeler.

Geçmiş yaşamların izlerine sahip olmak isteyen vandallar, savaş ganimetlerine yatırdıkları paralardan daha az ödeyerek yeni eserler satın alabileceklerdir.

Hem de bir devletin elinden, hem de yasal bir süreç izleyerek; açık artırma yöntemleri ile.

İşte bu yüzden, dünya uygarlıklarının hemen tümünün izlerini taşıyan nadir eserlere sahip müzelerimiz, gerçek anlamı ile aç kurtların iştahlarını kabartmaktadır.

AKP, satılacak ne varsa satmanın hesaplarını yaparken herhalde Osmanlı-İslam eserlerini satılıklar listesinin dışında tutacaktır!

Kendi İslamcı karakteri gereği, önceliği Bizans eserlerinin satışına verecektir. Ya da Urartu, olmadı Hitit uygarlığının kalıtlarına!

Bakarsınız Kommagene Krallığına ait Nemrut Dağından başlanabilir. Sonra da, tüm ülkeyi bezeyen o güzelim amfi tiyatrolar, tek tek satılığa çıkartılabilir. Neden olmasın!

İnanın iyi para eder. Yeni bir ülke kuracak kadar fona sahip olursunuz!

Nasıl olsa, Cumhuriyet denilen şey yağma Hasanın böreğidir ve öyle üç-beş kişinin yemesi ile tükenecek gibi değildir!

Bitirirken, devlet tiyatrolarını, opera, bale, senfoni ve müzeleri satılığa çıkarmaya hazırlanan AKP hükümetinin imam devşirmesi kültür bakanına bir çift sözüm var.

Beyefendi, Anadolu topraklarını ve kültürel kalıtlarımızı babanızın çiftliğinin bir parçası sanıyorsanız aldanıyorsunuz.

Sattırmaya çalıştığınız değerler, bütünü ile, tüm dünya insanlığın ortak mirasıdır ve önce siz altında kalırsınız.

[email protected]

yazici   mail
Tek kale maç
Aydemir Güler
Ortalık toz duman…
Orhan Aydın
Türkiye’de sınıflar kırılmış!..
Özgür Müftüoğlu