www.soL.org.tr
Tek kale maç
Aydemir Güler 11 Aralık 2007, Salı

Olur mu?

Olmaz... Eşyanın doğasına aykırıdır. Ama zaman zaman siyasette tek kale maç görüntüsünün oluştuğuna rastlanabilir.

Bugünlerde AKP oyunu böyle götürüyor. Seçim sonrasının artık engel tanımaz bir dönem açacılağı yolundaki ilan, ortamın seçim öncesini aratan bir karmaşaya dönüvermesiyle yürürlükten kalkmıştı. İçinden geçtiğimiz günler AKP açısından yüzde 47'nin yeniden teyit edilmesine sahne oluyor.

AKP, medyada Doğan grubunun kendine özgü güç alanı veya TRT'nin devletin bütününü temsil etme geleneğinin getirdiği kısıtlardan azade bir araca kavuştu. YÖK kalesini pazarlığa gerek duymaksızın devirdi. Yargıda Anayasa Mahkemesinde hissedilen taraf değiştirmenin yeni yasal düzenlemeyle daha kök salacağı görülüyor. Alevi açılımından çok daha derine inecek olan Kürt açılımı devreye giriyor. Ulusalcılığı ağır basan Türk-İş'te operasyon tamamlandı. Anlaşılan, "kendi başınıza iş yapamazsınız"dan öteye geçmeyen Anayasa muhalefeti de "alın size çalıştay" diye sindirilecek...

Bütün bunların düzen içi bir muhalefeti sindirdiği mi doğrudur, yoksa düzen içi bir muhalefetin zaten olmadığı mı? Bu ikisi birbirini elbette bütünlüyor, ya da bunlardan biri diğerini dışlamıyor.

Ancak tek kaleye giren golleri atan belliyken, düzen içinde kimsenin üstüne alınmaması, ağırlığın en azından bu hafta itibariyle ikinciye verilmesini haklı kılıyor.

CHP ile MHP'nin "eve dönüş" açıklamasına verdikleri yanıt dostlar alışverişte görsün kabilindendir. Medya operasyonu için AKP'ye muhalif olanlar sonuçta sadece ihalenin yenilenmesini rica etmektedirler. Yeni YÖK başkanının karşısına bu kurumdan gelen protest istifaların ötesinde bir "rektörler cephesi" açılıp açılmayacağı kuşkulu, açılsa bile etkisi biraz umutsuzdur. Türk-İş'te Salih Kılıç'ın giderayak açtığı kirli çamaşırları hep etrafındakilerin üstünden seçmesi ironi değil ağır bir şaka görünümünde. Alevi ayağında işler yolunda gitmezse, bu CHP'nin temsil ettiği bir dirençten ziyade AKP'nin adamı Çamuroğlu'nun aklının sola yönelik nefretle dumura uğramış olmasından kaynaklanacaktır.

Ve belki de en önemlisi, Erdoğan'ın "eve dönüş" meselesini askerlerle birlikte tasarladığına ilişkin açıklamasına çıt çıkmamasıdır.

Ezelden beri Kürt meselesinde her tür esnemenin karşısında olacaklarını "taraf" olmalarıyla açıklayan AsParti, bu golü hiç üstüne alınmayabilir mi? Bu kadarı herhalde mümkün olmayacak ve bir momentte Büyükanıt ekibi, kendisinden bekleneni yapıp "lafı gediğine oturtacaktır."

Lafı oturtmak bu ekibin misyonudur. AKP'nin attığı golleri bu düzenin istisnasız bütün oyuncuları mukadderat sayıyor. Amerikan tanrısı ile piyasa tanrılarının isteklerine kim karşı gelebilir? Dolayısıyla ille de birileri, kalede ulusalcıların bulunduğu tezinde ısrar edeceklerse, bu maçta şike olduğunu da kabul etmelidirler.

Ve bu ekibin lafı oturtmaktan başka bir misyonu, daha doğrusu rolü bulunmadığı anlaşılıyor.

Özkök, yerini Büyükanıt ve arkadaşlarına bıraktığında demokrasi veya batıcılık adına felaket senaryosu çizenler, ya da memleketin selameti adına sevinç gösterilerine başlayanların da kendilerine biçilmiş rolleri oynadıklarını söylemek abartılı olmaz. Eninde sonunda rolüne kendini kaptırıp gerçek hayatı unutmak bir sanatçı meziyeti olmasa gerek...

Ne demek istiyorum?

Türkiye içinde bulunduğumuz günlerde AKP'nin temsil ettiği yolda hız kazanıyorsa ve bunun düzen içi muhalefeti yoksa, tersine, artık "majestelerinin muhalifi" rolü bile senaryodan çıkarılıyorsa, CHP'nin, MHP'nin ve daha önemlisi AsParti'nin gidilen yolla zerre kadar sorunlarının bulunmadığı görülmelidir. Bunların işi yumuşatıcılıktır. Aynı rolü DTP'nin de paylaştığı ve işareti verilen Kürt açılımıyla ilgili olarak bu partinin de şikeye dahil olduğunu söylemek artık mümkündür. Çünkü onlar da aynı tanrılara tapınmaktadır. Bu noktada söz konusu akım "Öcalan'a da özgürlük" ve "bunları çok gördük" türünden, o sevimsiz terimle "sözde" muhalefete katılmıştır.

AKP'nin yolunu, hiç değilse Kürt sorununda bir ilerleme, demokratikleşme, şiddetin hafiflemesi için fırsat saymak isteyenlerin, buradan halkları birbirine yaklaştıracak, kara bulutları öteleyecek tek bir girdinin çıkmayacağını görmeleri mümkün müdür, bilmiyorum.

Ama bildiğim, tek kale maçın eşyanın doğasına aykırı olduğudur.

Eğer düzenin oyuncuları arasından kimse kaleye geçmek istemezse, buradan kısa vadede tanrıların hegemonyası çıkar.

Ama sonra bu boşluk dolar.

Solun ve emekçilerin işi kale önünde kaderini beklemek değil, atağa kalkmaktır.

yazici   mail
Tek kale maç
Aydemir Güler
Ortalık toz duman…
Orhan Aydın
Türkiye’de sınıflar kırılmış!..
Özgür Müftüoğlu