www.soL.org.tr
AKP’den epileptik savunma
7 Mayıs 2008, Çarşamba

AKP’nin tehditler içeren, sindirme amacı taşıyan, “milletin değerleriyle” yargıyı karşı karşıya getirmeye çalışan savunmasında anlamsız söz oyunlarından, takiyyeden ve basit inkardan geçilmiyor. AKP’lilerin “demokrasi manifestosu” diye pazarladıkları metin Avrupa Birliği temsilcilerini yardıma çağırıyor, “misyon” hatırlatması yapıyor, bölünme korkularını kaşımaya çalışıyor.

resim

soL AKP’nin hakkındaki kapatma davasına ilişkin Anayasa Mahkemesi’ne verdiği ön savunma dün kamuoyuna yansıdı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın daha önce AKP’lilere “savunma yapmadık cevap verdik” sözleriyle nitelediği savunmaya anlamsız söz oyunları, basit inkar, tehdit ve yargıyı sindirme çabası hakim.

“Konu” bölümüne “iddianameye cevaplarımız” ibaresi düşülen belgede AKP, davanın hukuki değil siyasi olduğunu savunurken, doğrudan davayı açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya yönelik ağır ithamlarda bulunuyor.

Savunmanın giriş bölümünde iddianame için objektiflik, nesnellik, nedensellik ve rasyonelliğe dayanmamakta; en iyimser yaklaşımla bir algılama sorununun varlığını ortaya koymaktadır” ifadesine yer veriliyor.

İddianamenin karşısına Avrupa Birliği’ni koymak savunmanın temel dayanak noktasını oluşturuyor. Savunmaya göre AB üyeliği için her adımı atan bir partinin laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiğini ileri sürmek bir çelişki.

Gizli gündemimiz yok misyonumuz var
Savunmanın giriş bölümünde öne çıkan diğer bir öğe de AKP’nin bir “misyonla” hareket ettiği. AKP, “büyük uzlaşma” olarak adlandırdığı bu misyonu, “Milletimizin talep ve ihtiyaçlarıyla, hak ve özgürlükleriyle, laiklik gibi devletimizin temel esasları arasındaki yapay çelişkileri ortadan kaldırmak” şeklinde açıklamış ve Başsavcı’nın bunu suç olarak gördüğünü savunmuş.

“Açıkladıklarımız ve yaptıklarımız dışında gizli gündemimiz hiçbir zaman olmadı, bundan sonra da olmayacaktır” denilen savunmada AKP’nin misyonuna ilişkin şu ifadeler kullanılmış: “Muhafazakar Demokrat bir siyasal kimlik geliştiren AK Parti, siyaseti normalleştirmeyi, siyaseti gerçekçi bir eksene oturtmayı, Türk siyasetinin kronik gerilim alanlarını rahatlatmayı amaçlamıştır.”

Sisteme entegrasyon kanalıyız
Savunmanın dayanak yaptığı diğer bir öğe de AKP’nin toplumun birliğinin güvencesi olması. Başbakanın da konuşmalarında sıkça kullandığı argümanlara yer verilerek, AKP’nin toplumun tüm kesimlerinden oy aldığı ve biri hariç bütün illerden milletvekili çıkardığı vurgulanmış. “Dolayısıyla AK Parti Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünün teminatıdır” denilen savunmada AKP’nin laikliğin geniş kitleler tarafından benimsenmesinde, farklı kesimlerin sisteme entegre edilmesinde önemli bir misyon icra ettiği kaydedilmiş.

Bir tarafta “milletin temel değerleri” bir tarafta yargı
Yine AKP’lilerin daha önceki açıklamalarına yansıyan “tehdit” hatırlatmaları savunmaya da “bu dava maalesef ülkemize ve milletimize ağır ekonomik ve siyasi bedeller ödetebilecek bir süreci başlatmıştır” ifadeleriyle yansımış. Davanın hukuk sistemine, demokrasiye, ülke ve millete, devletin bütünlüğüne zarar verdiği iddia edilen savunmada, iddianamenin meşruiyeti olmadığı belirtilerek, “Biz bu iddianamede partimizin değil, partimize gönül veren milletimizin ve onun temel değerlerinin itham edildiğini düşünüyoruz” deniliyor. AKP’nin kendisine yönelen iddiaları “millet ve onun temel değerleriyle” özdeşleştirme çabası kendisine yönelik her türlü eleştiriyi de aynı “ezici ağırlıkla” karşılama çabasını yansıtıyor. AKP’nin bir siyaset tarzı olarak benimsediği bu tutumun toplum içindeki bölünmeyi de körüklediği görülüyor.

Totoloji abidesi
Savunmada göze çarpan diğer bir unsur da Başsavcının iddianamesindeki bazı ifadelere yer verilip sonra da bunlara herhangi bir yanıt vermek yerine bunların “gerçeği yansıtmadığı”, “AKP’ye isnat edilemeyeceği” gibi cümlelerle yetinilmesi. Bu şekliyle savunmada iddianameye atfedilen “totoloji abidesi” tabirinin savunma için son derece uygun olduğu da görülüyor.

AB’ye söylersem...
Giriş’in ardından “Bu dava hukuki değil, siyasi bir davadır” başlığıyla yer alan bölümde AKP’nin yıldızının hiç barışmadığı Eski YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’ten alıntı yaparak iktidar partilerinin kapatılamayacağı görüşü işleniyor.

AB ile ilişkilerin bir tehdit olarak en net bir şekilde ortaya konmasına bu bölümde şahit olunuyor. Bir kez daha AB üyeliği için tüm adımları atan bir partinin laikliğe karşı odak olmakla suçlanmasının çelişki olduğu savunuluyor ve davanın müzakere sürecini tehlikeye soktuğu belirtildikten sonra, “dava açıldığı andan itibaren AB’nin en üst düzey yetkililerinin yaptıkları açıklama ve verdikleri mesajlar çok açıktır” deniyor. Bunun ardından AKP’nin savunması şu notu düşüyor: “Tarih ve ona şahitlik eden milletimiz ülkemizin çağdaş uygarlık mücadelesini engelleyenleri affetmeyecektir.”

Kısaltmanın ideolojik ağırlığı
Savunmada Yargıtay Başsavcısı’yla neredeyse kişiselleştirilen polemiklere girildiği görülürken, kullanılan üslubun yargıyı sindirme amacı da taşıdığı görülüyor.

AKP’ye göre Başsavcı’nın siyasi bir tavır içinde olduğuna yönelik bir delili de iddianamede AK Parti yerine AKP kısaltmasını kullanması oluşturuyor.

“Demokrasilerde siyasi partilerin özgürlüğü ve sınırları” başlıklı bölümde, Avrupa İnsan Hakları ve Venedik Komisyonu’na atıfta bulunularak, bu davanın hiç açılmamış olması gerektiği belirtilerek ve AKP’nin “demokrasiye yönelik yakın ya da uzak bir risk teşkil etmek bir yana,  bu ülkenin demokratlarının yöneldiği neredeyse yegane adres haline geldiği” iddia ediliyor.

Yine AKP’nin sık sık vurguladığı bir nokta da başka bir partinin devamı değil, 2001 yılında kurulmuş yeni bir parti oldukları.

Dinin rolüne ilişkin bir hatırlatma
“Dava hukuki temelden yoksundur” başlığını taşıyan bölümde davanın siyasi parti kapatma davasından ziyade ifade özgürlüğü davası olduğu öne sürülüyor. Sadece Genel Başkan’ın partinin yetkili organları arasında sayıldığı belirtilerek, partililerin açıklamalarının partiyi bağlamadığı savunuluyor.

Laiklikle ilgili olarak savunmada, iddianamedekinin “19. yüzyıl pozitivizminin katı ‘ilerlemeci’ anlayışına dayandığı”, kendilerininse “çağdaş laiklik anlayışını” savunduğu belirtiliyor.

Bu bölümde dinin toplum yaşamında oynadığı role ilişkin şu dikkat çekici not düşülmüş: “Farklı etnik kimlikler temelinde bölünmez bütünlüğe tehditlerin yöneldiği bir ülkede, bu tür (din) birleştirici olgusal gerçeklikleri ifade eden bir siyasi liderin laiklik karşıtlığıyla suçlanmasını anlamak ve bunu laikliğin çağdaş yorumuyla bağdaştırmak mümkün değildir.”

Ulema bilirkişi olursa
Savunmada AKP’lilerin türban serbestliği, 15 yaşın altındaki çocuklara Kuran kursu gibi konulardaki açıklamalarının hepsinin “ifade özgürlüğü” kapsamında olduğu öne sürülüyor. Yine AKP Genel Başkanının açıklamalarının da ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği savunuluyor.

Bu “ifade özgürlüğü”nün örneklerinden birini oluşturan ve iddianamede yer verilen Başbakan Erdoğan’ın türbanın dini inancın gereği olup olmadığı hususunun din bilginleri (ulema) tarafından tartışılacak bir konu olduğuna işaret eden açıklaması hatırlatılarak kastedilenin “hukuk sistemimizde yer alan ve uygulanan bilirkişilik müessesine ilişkin” olduğu savunuluyor. Bu sözlerle kendini savunmaya çalışan AKP, fazlasıyla sırıtan bir takiyye yapmak bir yana, aslında bir kez daha laiklikle ilgisi olmayan bir anlayışa sahip olduğunu ortaya koyuyor.

AKP ciddiyetsizliği
AKP’lilerin yapmayı sevdikleri ve çoğu zaman ellerine yüzlerine bulaştırdıkları söz oyunlarına savunmada bol bol yer verilmiş. Yargıya tepeden bakan ve ciddiyetten uzak bir dili yansıtan bu ifadelere bir örnekte iddianamede yer alan Başbakanın türbanla ilgili “sabırlı olun” şeklindeki sözleri hatırlatılarak, “Başsavcıya göre, Başbakan’ın bir kanun teklifini geri çekmesi ya da uzlaşma sağlanıncaya kadar sabır tavsiye etmesi, hatta ‘Gönlümün derinliklerinde yatan hıçkırıklar var’ (s.39) demesi bile ‘laikliğe aykırı’dır. ‘İnsan gönlünün hıçkırıkları’na müdahale etmek isteyen bu iddianame, böylece laiklik ve insan hakları teorisine ‘çok özel bir katkıda’ bulunmuş olmaktadır” cümlelerini yazılabilmiş.

Yok birbirimizden farkımız
Savunmanın kendisini en güçlü hissettiği bölümlerden biriniyse diğer siyasetçilerin İslam, türban gibi konularda söyledikleri oluşturuyor. Deniz Baykal, Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Devlet Bahçeli, Süleyman Demirel’in sözlerinde alıntılar yapılarak, iddianamede yer alanlara benzer sözlerin hatta daha ötesinin başka siyasetçiler tarafından da kullanıldığı belirtiliyor.

Fethullahla temas aşırılıkların önlenmesi için
Tarafsız Cumhurbaşkanının siyasi parti davasına dahil edilemeyeceğinin belirtildiği savunmada, Abdullah Gül’ün dışişleri bakanlığı döneminde büyükelçiliklere gönderdiği Fethullah Gülen’in yurtdışındaki okullarıyla temas kurulmasını içeren genelgenin amacı “vatandaşlarımızın aşırılıklara yönelmeleri ve yabancı ülkeler tarafından kullanılmaları ihtimalinin önüne geçilmesi” olarak açıklanıyor. Yine bu okulların içinde askerlerin de olduğu çok sayıda devlet yetkilisi tarafından ziyaret edildiği vurgulanarak, Abdullah Gül’ün bir suç işlememiş olduğu savunuluyor.

Hangi aletle ölçtün?
Yine iddianamedeki alaycı dile bir başka örnekte de iddianamedekiiktidar gücünden çekinen ve sessiz kalan büyük bir kitle de söz konusudur. Bu durum bile davalı partinin hedefine ulaşmasını kolaylaştırmaktadır” ifadesi hatırlatılarak, “İktidar gücünden çekinen ve sessiz kalan büyük bir kitle”nin varlığı nasıl tespit edilebilmiştir? Başsavcının bu tespite hangi teknolojik ölçüm aletlerini kullanarak ulaştığı büyük bir merak konusudur” deniyor.

Bir milyon defa tekrarlansa bile...
AKP yürüttüğü dış politikanın Anayasa’ya aykırı olmadığınıysa şu sözlerle savunuyor: “Bölgesel bir güç haline gelen Türkiye’nin, Irak başta olmak üzere çevresinde olup bitenlere seyirci kalması veya sırtını dönmesi beklenemez.”

Savunmanın sonuç ve talep bölümündeyse “ortada AK Parti’ye isnat edilebilecek nitelikte laikliğe aykırı eylemler, hatta söylemler olmadığına göre, laikliğe aykırı eylemlerin odağı olmaktan değil, ancak “vehimlere dayalı bir algılama hatası”nın varlığından söz edilebilir. Her biri tek başına laikliğe aykırılık oluşturmayan ifadeler, bir milyon defa tekrarlansa bile, bir partiyi Anayasaya aykırı eylemlerin odağı haline getirmez” ifadelerine yer veriliyor.

yazici   mail