www.soL.org.tr
Tarımdaki tsunamiye TÜSİAD yanıtı
8 Mayıs 2008, Perşembe

TÜSİAD tarafından hazırlanan tarım raporunda dünyada artan gıda fiyatlarının gerçek nedeni ve sonuçlarını sorgulamaktan uzak durulurken, Türkiye tarımının tasfiyesinin nasıl hızlandırılacağına yanıt arandı.

resim

HABER MERKEZİ TÜSİAD tarafından hazırlanan “Tarım ve Gıda; Gelişmeler, Politikalar ve Öneriler” başlıklı rapor dünyada artan gıda fiyatları karşısında Türkiye tarımının durduğu yeri özetleme çabası taşıyor. TÜSİAD daha önce de 2001 yılında yürürlüğe giren ve bugünkü Türkiye tarımının karşılaştığı sorunların temel kaynağı olan  “Tarım reformuna ” ilişkin önermeler içeren bir çalışmaya imza atmıştı. Tarımın piyasa koşullarına açılması ve mümkün olduğunca tarıma yönelik devlet desteğinin çekilmesini  savunan TÜSİAD, bugün de bu  koşullar altında ne yapılması gerektiğini,  Türkiye’deki gıda fiyatları artışının dünya gıda fiyatlarındaki artışa göre daha hızlı gerçekleşmesi ile tarım politikalarının ne olması gerektiğini tanımlamaya çalışıyor.     

Raporda, “Türkiye ve dünya fiyatları makası zaman geçtikçe açılmaktadır. On yıl önce dünya fiyatının iki misli düzeyinde seyreden yurtiçi fiyatlar dört misline ulaşmak üzeredir” saptamasına yer verilirken, OECD çalışması temel alınarak, 2016 yılına kadar dünya gıda fiyatlarındaki olası değişiklikler de özetleniyor.    

2016 yılına doğru, şeker dışında, tahıl, yağlı tohum, et ve süt ürünlerinin dünya fiyatlarının, yakın geçmişteki zirvelerin altına inmesine rağmen, 2000’lerin başına göre daha yüksek düzeyde seyretmesinin beklendiği belirtilen çalışmada, bu ürünlerin, global ithalatla ölçülen, dünya ticaretinin istisnasız artacağına işaret ediliyor. Raporda, sığır eti, yağlı süt tozunun ticareti yüzde 50’ye yakın bir oranda artarken, bitkisel yağlarda bu artışın yüzde 70’e yaklaşacağı, tüm tahminlerin, gelir, nüfus, petrol fiyatı gibi dışsal parametrelere ve süregelen politikalara bağımlı olduğu, bu parametrelerde öngörülemeyen değişikliklerin ve politikalardaki radikal değişiklikler tahminleri etkileyeceği üzerinde duruluyor.  

Fiyatlardaki artışın nedenleri tartışılıyor
Bilindiği üzere, dünya gıda fiyatlarında son aylarda gerçekleşen artışın nedenlerine dair farklı yaklaşımlar ortaya atılırken, “ucuz gıda” döneminin artık kapandığı saptaması yapılıyor. İngiltere Başbakanı Gordon Brown’a göre gıda fiyatları 1945’ten bu yana en yüksek düzeye ulaşmış durumda. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı tarafından “sessiz tsunami” diye adlandırılan gıda fiyatlarındaki artış nedeniyle, aralarında Haiti, Kamerun ve Endonezya’nın da bulunduğu bazı ülkelerde yaşanan gıda sıkıntısı nedeni ile gösteriler ve şiddet olayları yaşanmıştı. Dünya Bankası Başkanı Robert Zoellick ise gıda fiyatlarındaki artış ile ortaya çıkan gıda krizi karşısında yeni bir dönemin başlangıcına işaret ederken, yeni yardım programlarını gündeme getirmişti. Gıda enflasyonu yoksulların var olan gelirleri ile daha az gıda almaları anlamına gelirken, Zoellick 100 milyon kişinin yoksulluk sınırına ekleneceği uyarısında bulunuyor.

Dünya Bankası'na göre tarım ürünü fiyatlarındaki tırmanışın başlıca nedenleri;  biyoyakıt üretiminin yaygınlaşmasıyla arazi rantlarının yükselmesi; petrol fiyatlarının mazot, gübre, nakliyat gibi maliyetleri artırması; 2007'de dünya genelinde daha yaygın yaşanan kuraklık; bir de Çin ile Hindistan başta olmak üzere tüketici alışkanlıklarındaki değişimle birlikte tüketim artışının hızlanması olarak açıklanıyor. Beşinci neden ise gıda fiyatlarındaki artışa tarım borsalarında yaşanan “spekülasyonların” yol açtığı şeklinde. 2003'ten beri gıda fiyatlarında süren artışın son altı ayda hızlanmasının temel nedeninin spekülasyon olduğu bilinirken, son yıllarda uygulanan tarım politikalarının sonuçları ile birleştiğinde, spekülasyon “gıda krizini” beraberinde getirmiş bulunuyor.

OECD çalışmasını veri alan TÜSİAD da Dünya Bankası’nın belirlediği nedenlere sadık kalırken, gıda fiyatlarındaki artışın  “spekülasyon” yönünü geri plana iten bir yaklaşım sergiliyor. Bununla birlikte artan talep ile hava koşullarının temel gerekçeler arasında sayan TÜSİAD, mısır ve yağlı tohumlardan biyoyakıt üretimin yaygınlaşmasına herhangi bir eleştiri getirmiyor. Raporda biyoyakıt üretiminin başta tahıl fiyatları olmak üzere diğer gıda ürünleri fiyatlarının artışına baskı unsuru oluşturduğu saptamasına yer verilirken, gelecek yıllarda da bu sürecin devam edeceğine dikkat çekiliyor.      

Etanol üretimi insanlığı tehdit ediyor…
Şeker kamışı yerine mısır üzerinden elde edilen etanol, tahıl ekimi için ayrılan tarım alanların azalması sonucunu da beraberinde getiriyor.
Spor bir cipin 100 lt’lik deposu 240 kg mısırdan elde edilen etanol ile karşılanabiliyor. Bu da dünyanın birçok yerinde bir insanın yıllık gıda ihtiyacına eşdeğer bir miktara denk düşüyor. Bu veriler mısırdan etanol üretiminin akıl dışı bir unsur olduğunu ortaya koymakla birlikte,  kapitalizm için etanol çılgınlığı yeni bir rant alanı olarak karşımıza çıkıyor.  

ABD’nin mısır ekimi yapılan tarım alanlarının yüzde 20’sini etanole ayırırken, bu veriler diğer tahıl ürünlerinin ekimi için ayrılan alanın azalması, tahıl fiyatlarının artması sonucunu beraberinde getiriyor. TÜSİAD raporunda da belirtildiği üzere, mısırdan biyoyakıt elde edilmesi süreci önümüzdeki yıllarda temel tarım politikası başlıklarından biri, tarım arazilerinin etanol üretimine yönelmesi ise bir spekülasyon unsuru olmaya devam edecek.  

Gıda krizi sarmalı devam edecek…
Tahıl, süt ürünleri ve yağlı tohumlardaki fiyat artışlarının devam edeceği, artan petrol fiyatları ile birlikte gıda fiyatlarındaki enflasyonun da yükselmesi bekleniyor. Türkiye tarımında, IMF ve Dünya Bankası politikaları doğrultusunda devletin desteğini azalırken,  AB tarım piyasası ile bütünleşmenin de sonucu olarak tarım alanında bağımlılığın giderek arttığı gözlemleniyor.

Tarım üretimindeki ara girdi malların ithalatı her geçen gün artarken, tarım üreticileri piyasa koşullarında belirlenen fiyatlar üzerinden ürünlerini alıp satmak durumunda kalıyor. Petrol fiyatları dışında, ara girdi mallarının ithalatındaki artışın özellikle tarım reformu sürecinin ardından gerçekleştiği görülürken, birçok tarım ürününün ihracatçı konumunu yitirdiği gözlemleniyor. Tarım alanına yönelik sübvansiyon ve destekleme politikalarının da yapısının değişmesi ile birlikte tarım üretim düzeyinde düşüşler kaçınılmaz hale gelmiş durumda.

Bu veriler altında Türkiye tarımının rekabet edilebilirlik koşullarını artırmak için yeni olanaklar elde edebileceği iddiasında bulunan TÜSİAD çalışması ise bunun temel dayanaklarının ne olacağına yanıt üretmekte zorlanırken, sadece tarımda piyasalara açılmak, rekabet  iyidir, devam edelim demekle yetiniyor. Ara girdi maliyetlerinin yüksekliğine dikkat çekilen çalışmada, bu maliyetlerin nasıl düşürüleceğine dair kalıcı çözümler üretilemediği de görülüyor.  Daha  ekonomik traktör  kullanımı gibi öneriler ile girdi maliyetlerinin düşürülmesi  hedeflenirken, bu traktörlerin alımı  için gerekli finansmanın nasıl elde edileceği tanımlanamıyor.

Kriz daha fazla borçlandıracak
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun, BM ve Dünya Bankası’nın gıda krizini çözmek için özel bir birim kuracağını, bu birimin tarımdaki verimliliği arttırmak, gübre ve enerji yokluğundan azalan üretimi fazlalaştırmak ve fakir ülkelerin tohum alabilmesi için kredi vermek gibi önlemler alacağını duyurmuştu. Bu çözüm önerileri, tarım politikalarında yeni bir sarmala davetiye çıkarıldığının göstergesi olarak değerlendirmek mümkün. Son yıllarda bu kurumlar önerdikleri politikalar ile çiftçilerin yerli tohum üretimini kısıtlarken, tohum ve diğer ara girdilerin ithalatını, gıda şirketlerine bağımlılığı artıran politikaların mimarı oldular. Şimdi ise çiftçilere tohum alabilmesi için kredi vererek ya da gıda yardımları gerçekleştirerek bağımlılığı sürdürecek olan politikalar ile kendi elleri ile yaratılan gıda krizinin sadece sönümlendirmeye çalıştıkları görülüyor. 

Bir toplantıda buğday fiyatları 2008 yılında yüzde 120 oranında arttığını belirten Venezuela Devlet Başkanı Chavez, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) raporuna atıfta bulunarak dünyada 37 ülkenin gıda krizi yaşadığını belirtmiş, FAO'nun söz konusu 37 ülke için 1,2 milyar ila 1,7 milyar dolarlık bağış toplama planınıysa yetersiz olduğunı eleştirmişti. Chavez, "Bu miktar yetersiz, çünkü yalnızca ABD yönetimi Irak işgalini sürdürebilmek için günde 2 milyar dolardan fazla para harcıyor" diye konuşmuştu.

yazici   mail