www.soL.org.tr
“Eğitim sistemini AB yönlendiriyor”
21 Kasım 2006, Salı

DİSK Genel Sekreter Yardımcısı Perihan Sarı, AB’nin yönlendirmeleriyle eğitim sisteminin dünya piyasalarına işgücü yetiştirme programına dönüştüğünü söyledi.

soL (Ankara) 17. Milli Eğitim Şura'sının önemli başlıklarından birisi de AB süreci ve küreselleşmeydi. Siz bu konuda yürütülen çalışmaları yakından takip etme fırsatı buldunuz. AB süreci ve küreselleşme başlığında Şura'nın temel çizgisi neydi?

Hazırlık raporundan da anlaşıldığı kadarıyla Şura için çalışmaların iki ana eksende yürütülmesine dönük bir yönlendirme yapıldığını söylemek mümkün. Bunlardan ilki en çok tartışılan konu olarak "kademeler arasında geçişler, yönlendirme ve sınav sistemi"ydi. İkinci eksense "küreselleşme ve Avrupa Birliği süreci"ni değerlendiriyordu.

Şuranın ilk gününde AB ve Küreselleşme Çalışma Grubu'nda öncelikle bir genel değerlendirmenin yapılması istendi. Daha sonra bu genel değerlendirme kapsamında bir yere varılamayacağı konusunda ortaklaşıldığı için çalışmaların üç ayrı alt komisyonda sürdürülmesine karar verildi. "Eğitimde hareketlilik", "Yaşam boyu öğrenme", ve "Eğitimin niteliği" başlıklı üç ayrı alt komisyon oluşturuldu.

Her kurumdan sınırlı sayıda katılımcı çağırıldığı için komisyonlardan ancak birisini takip etmek mümkündü ve komisyonlar arasında geçiş yapmak için yeterli esneklik sağlanmamıştı. Komisyonlarda da genellikle bir kez konuşmak mümkün oluyordu zaman ve kişi sınırı nedeniyle.

AB, Lizbon Stratejisinde ön görülen hedeflere ulaşmak için zorunluluk dayatıyor

Ben "yaşam boyu öğrenme" alt komisyonuna katıldım. İçinde bulunduğumuz dönemde yaygınlaşan esnek çalışma biçimleri, sosyal güvenlik yasası ile dayatılan uzun çalışma süresi içinde insanların birden çok iş değiştirme zorunluluğunu göz önüne alarak, gelecekte dayatacak sistemin nasıl kurgulandığını anlamak, sistemle ilgili çalışma ve yaklaşımları izlemek ve bu alana katkı vermek düşüncesiyle bu komisyonu seçtim.

Yaşam boyu öğrenmenin bir başka boyutu da Avrupa Birliği sürecinde özellikle ilerleme raporlarında izlenen ve denetlenen bir konu olması. AB, Lizbon Stratejisinde ön görülen hedeflere ulaşmak için her ülkeye kendi ulusal politikalarını oluştururken yaşam boyu öğrenmenin kurumsallaştırılması ve yaygınlaştırılması konusunda bir zorunluluk dayatıyor.

Bu noktada, AKP'nin, bu konudaki bir ikilemine de değinmek gerekecek. Bir yandan AB'ye yönelik uyum çalışmalarını sürdürür ve bu konuda istekli olduğu konusunda bir izlenim yaratırken, diğer yandan da içerde AB'nin tanımladığı kurumsal yapılara hiç benzemeyen, kendi dünya görüşleri ile uyumlulaştırmak için çarpıttıkları kendine özgü bir model yaratmaya çalışıyorlar.

Bu komisyon çalışmaları sırasında da, özellikle Bakanlık bürokrasisinde bu yaklaşımı bir kez daha gözlemleme fırsatı oldu. Kavramlara son derece uzaklar, AB kavramlarını içselleştirememişler, kendilerine özgü bir model de bulunmadığı için eklektik bir bakış açısı egemen.

AB'nde öne çıkan, işgücü piyasalarının esnekleştirildiği koşullarda bir yanılsama olarak "işin değil işçinin korunması" ekseninde "güvence" olarak tanımlanan "Yaşam boyu öğrenme" den algılanan, örgün eğitim kurumlarıyla, eski tip halk eğitim merkezlerinde sürdürülen eğitim ve anne baba eğitimiyle sınırlı.

Çalışmaların bütününde küreselleşme bir olgu olarak ele alındı. Bakanın yaptığı konuşmalardaki vurgu, yönlendiriciydi. Ancak, özellikle Şura'ya katılan akademisyenlerin, bilim insanlarının konuya daha bütüncül yaklaşmalarını, eğitimi bir sistem olarak ele almalarını beklerken, herkesin kendi alanından son derece dar bir bakış açısıyla sorunlara yaklaştığını görmek beni şaşırttı. Doğrusu bunu beklemiyordum, ben daha evrensel bir bakış açısıyla yaklaşacaklarını düşünüyordum. Küreselleşmenin dayattığı kurumsal açılımlara karşı herhangi bir çözüm üretilmedi.

Avrupa Birliği ise zaten kabul edilmiş bir süreç olarak algılanılıyor. Küreselleşmenin dayattığı kurumsal açılımlara karşı da herhangi bir çözüm ya da alternatif üretilmedi. Tam tersine, örneğin eğitimin temel bir hak olduğu hiç konuşulmadı. Özelleştirme, her fırsatta gündeme getirildi ve eğitimin taşeronları olarak özel kuruluşlara sıkça atıf ve çağrı yapıldı. Bürokrasinin bu yaklaşımı tamamen benimsediğini ve özelleştirmenin eğitim sisteminin sorunları karşısında bir çözüm olarak değerlendirildiğini görmek, sorunlara hangi temelde yaklaşıldığının bir göstergesiydi.

 

Şura'nın bir diğer temel gündemi de meslek eğitimi konusunda geliştirilmeye çalışılan yaklaşımdı. Şuraya temsilcisi olarak katıldığınız DİSK açısından da önemli bir başlık bu. Şura'nın bu konudaki yaklaşımı konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Şuraya damgasını vuran temel konu, meslek eğitimi konusundaki tartışmalar oldu. Şura en başından beri salt bu konu odaklı bir tartışma başlatmak üzere düzenlenmişti. Şura'da gerçekte ne kapsamlı olarak, küreselleşme sürecinde yaşanan sorunlar gündeme geldi, ne de AB tarafından dayatılanların ülke koşullarına ve ulusal eğitim sistemine uygunluğu değerlendirildi.

Meslek eğitiminin gündeme gelmesinin nedeni, bu eğitimin niteliği, mezunlarının iş bulabilme sorunlarının kaynaklandığı nedenler, eğitim sistemi içinde meslek eğitiminin yeri ve yatay geçişlerle gençlerin eğitim ve seçme hakları korunarak eğitim almalarının sağlanması gibi konular değil, imam hatip lisesi mezunlarına yüksek öğretime geçişte uygulanan katsayı engelinin aşılması ile ilgili sürdürülen tartışmalarla oldu.

AKP, AB'ye uyum sürecinde üzerine düşeni yaptığı mesajını veriyor.

YÖK'ün koyduğu bu kuralların, Şura çalışmaları kapsamında gündeme getirilmesindeki amacın bu sorunu çözmek değil, bazı çevrelere mesaj iletmek olduğu çok açık. Hükümet bu konuda kendi tabanına mesaj vermeye çalışırken Şura'yı kullandı, daha doğrusu Şura nerdeyse bu amaçla düzenlenen bir etkinliğe dönüştü. Bu izlenim Şura'nın tümünü değersizleştirdi ve Şura'yı tartışmalı hale getirdi.

Meslek eğitimine AKP'nin nasıl bir bakış açısı olduğundan bahsederken yaşadığı ikilemi burada da gözlemek mümkün. Meslek eğitimi konusunda Bakanlık'ta yürütülen birçok proje var. Bunların arasında Dünya Bankası projeleri var, AB kapsamında yürümekte olan MEGEP (Mesleki Eğitim Geliştirme Projesi) var. Bu projenin sonuna yaklaşılmış durumda ve yıllardır sürdürülen çalışmalarla, eğitim sistemine bir biçim veriliyor.

Aslında ulusal olması gereken eğitim sistemi AB'nin yönlendirmesiyle bu niteliğinden uzaklaşarak, dünya piyasalarına eklemlenecek bir Türkiye için taşeron niteliği taşıyan bir ekonomiye işgücü yetiştirme programına dönüştürülüyor. Bir yandan bu projeye ilişkin yükümlülükleri var Hükümetin.

Diğer yandan da kendi siyasal girişimleri açısından önemli olan sorunları aşmaya dönük çalışmalar yürütmesi gerekecek. Bu ikilem MEB'na ve Şura'daki meslek eğitimi tartışmalarına de yansımış durumdaydı.

Bir yandan iş gücü piyasalarına ara eleman yetiştirmeyi amaçlayan meslek eğitimini tanımlamak ve bunu kurumsallaştırmak, diğer yandan da dini ideolojiye sahip kendi tabanını sistemin tüm mekanizmalarına katabilecek yolu açmak konusundaki ikilem şuranın temel belirleyicisiydi. Tartışmalar da bu eksende yürüdü.

Gerçekte, MEB'in AB'nin tanımıyla gelişmekte olan bir piyasanın gereksinimi olan işgücünü yetiştirmeye dönük kurumsal yapıları tanımlamaktan ve bu yapılar için etkin bir girişimde bulunmaktan uzak bir durumda olduğunu söylemek mümkün. Bu anlamda AKP, AB'ye uyum sürecinde üzerine düşeni yaptığı şeklinde bir mesaj verirken, ne yürütülen çalışmaların, ne kurumsal girişimlerin ne de bu girişimleri üstlenecek kadroların kapasitesi gerçekte bu sonuca, hiçbir zaman ulaşılamayacağını gösteriyor.

Siz kurum olarak Şura'dan çekilme kararınızı aldınız. Buraya kadar vurguladığınız noktalardan Şura'ya dönük temel eleştirileriniz anlaşılıyor; fakat somut olarak bu kararı almanıza neler neden oldu?

Şura söz ettiğim ikilem ve Bakanlığın siyasallaştırdığı bir düzlemde gerçekleşti. Şura, eğitimin bu denli çok ve karmaşık sorun yaşadığı bir dönemde, yersiz, zamansız ve son derece başarısız bir toplantıydı. Ne düzenleme, ne işleyiş, ne de tartışmalar toplantının amacına uygundu.

Toplantıya, Milli Eğitim Bakanı'nın başkanlık etmesi ve tartışmaları yönlendirmesi, "Şura üzerine Bakan'ın gölgesinin düştüğü" şeklinde nitelendirilebilir. Bakan önergeleri, tartışmaları ve oylamaları yönlendirdi.

Bu durum Şura'nın başarısız olması için yeterli bir neden. İkincisi sürdürülen tartışmalar ve ortaya çıkan kararlar bütünsellikten, toplumsal gerçekliklerden, ülke koşullarından ve gereksinimlerden uzaktı. Bir yandan eklektikti, diğer yandan da AKP'nin içinde bulunduğu ikilemlerden kaynaklı olarak gerçekleşebilir olmaktan uzaktı. Bence MEB, bu Şura ile sınıfta kaldı.

Milli Eğitim Şurası olarak düzenlenen bir toplantının ulusal nitelikten yoksunluğu, sorunlardan ve gerçekliklerden uzaklığı, Hükümetin siyasallaştırdığı bir konunun çözüm ya da tartışma yeri olarak Şura'nın seçilmiş olması ve Bakan'ın tutumu karşısında DİSK olarak Şura'dan çekilme kararı aldık.

Alt komisyon çalışmalarında kabul edildiği halde önerilerimizin Genel Kurul'a sunulan raporlarda yer almadığını, görüşlerimizin yansıtılmadığını gördük. Genel Kurul'da da bunun olanaklı olmayacağı ortaya çıktığından, herhangi bir katkı yapmanın koşulları olmadığından, Şura'yı meşrulaştırmamak için çekildik.

Teşekkür ederiz...

yazici   mail