www.soL.org.tr
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun Hal(l)i
Tevfik Fikret Yılmaz 21 Kasım 2006, Salı

Osmanlı'da Anayasa teriminin karşılığı "Kanun-u Esasi" idi. 1921 ve 1924 Anayasalarına ise "Teşkilat-ı Esasiye Kanunu" dendi. Anayasa sözü 1961 Anayasası ile geldi ve 1982 Anayasası ile kullanımı devam etti. Burada teşkilat devlet anlamındadır ve onun esasını ifade eden metne bu adlar verilmektedir. Devletin esaslarını belirten bir yasanın diğer yasalar üzerinde ve onları bağlayan bir konumda bulunması doğaldır. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu veya Anayasalar "kurum-kadro-kural" bütünlüğü anlamına gelen devletin temel kurumlarını, kadrolarının niteliğini ve o devletin esas felsefesini verirler.

Türkiye, Osmanlı'dan beri çok sık Anayasa değiştirmiş ve her köktenci değişikliği öncelikle Anayasalarla yapmaya çalışmış bir ülkedir. Bu bazen anayasaların değiştirilmesi ile her türden sorunun çözülebileceği yanılsaması da yaratmıştır. Reform ihtiyacının dolayısıyla krizlerin arttığı dönemlerde konuya hemen Anayasa'dan başlamak bu geleneğin sonucudur. Bunun kökenini aydınımızın "bürokratik gelenekçi" bir devletten türemesinin bir uzantısı olarak değerlendirebiliriz.

1998-99 krizinden hemen sonra Tahkim Kanunu'nun Anayasa'ya taşındığını ve 2001 krizinden sonra Anayasa'da yapılan değişikliklerle (ve onu fiilen ortadan kaldıran diğer yasalarla) uluslararası sermayenin ve ABD-AB istekleri yönünde delik deşik edildiğini, emekçi halkımızın kazanımları ile ülkemizin bağımsızlığının tahrip edildiğini Kemal Derviş zamanından beri hatırlıyoruz.

Bugün, bir kere daha ve üstelik Anayasa'nın temel niteliklerinin tartışmaya açıldığı bir dönemdeyiz. Anayasanın bir başlangıç bölümü bulunmaktadır, burada da temel niteliklere yer verilmiştir. Ancak esas nitelikler 1, 2 ve 3'üncü maddelerde sayılmıştır; 4. madde ise bunların değiştirilemeyeceğini ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini belirtmiştir.

1- Anayasanın Türkiye Devletinin Cumhuriyet olduğunu ifade eden 1.maddesinin hilafına, hilafetin ve saltanatın övüldüğü bir dönemdeyiz; TRT'de Osmanlı hanedanı ile ilgili övücü programlar yapılabilmektedir. Büyük sermayenin "keşke hilafeti kaldırmasaydık" dediğini biliyoruz. Her tarafı bir Osmanlı övgüsü sarmıştır. İslamcısı, Türk-İslamcısı, Liberali ve Kürtlerin bir kısmı ve solcuların bazısında Osmanlı benzeri bir düzende her türlü sorunumuzun çözülebileceği inancı hakimdir. Kuşkusuz, bu saydıklarımın bu konuda, kendi teorik ve politik zeminlerine bağlı bir retorik tutturduklarını da izliyoruz.

2- Anayasanın 2. maddesinde kısaca, Türkiye Cumhuriyetinin " demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olduğu belirtilmiştir. Türkiye'nin demokratik bir devlet olmadığını seçim yasaları ve siyasi parti yasasından bile anlıyoruz; liberallerin sandığı gibi Türk Ceza Kanununda 301. maddenin bulunmasından değil. Laisisizm ise bitmek üzeredir. Cumhuriyet, buna düşman bir ekibin işbaşına gelmesine izin vermiştir."Laikliğin tanımını tartışalım" diyen bir TBMM Başkanı bulunmaktadır. Laikliğin tanımını tartışalım demek "laikliği tartışalım" demektir. Bu çok açıktır. Şimdi bu noktadayız. Sosyal devletin ise IMF ve AB yasaları ile artık bulunmadığı açıktır. Hukuk devleti sözünü ise ülkenin yağmalanması ve mafyalaşması bile yeterince tekzip etmektedir.

3- Anayasanın 3. maddesinde ise ülkemizin bütünlüğüne vurgu yaparak bu arada başkentinin Ankara olduğuna da yer verilmektedir. Ülkemizin bütünlüğünün hiç bu kadar tehlike altında olduğu bir dönem yaşanmamıştı. Üstelik bunun sosyal, siyasal ve ekonomik boyutunun yanısıra yasal altyapısının İl Özel İdaresi Yasası, Belediye Yasası ve Kalkınma Ajansı Yasası gibi yasalarla örüldüğünü biliyoruz. Ülkemizin bütünlüğüne ilişkin en büyük hukuki tehdit olan, Türkiye'yi uluslararası ve Türkiye büyük sermayesinin istekleri yönünde kent devletçiklerine dönüştürecek Kamu Yönetimi Temel Yasasının da Cumhurbaşkanının vetosu sonrasında sümen altında bekletildiğini de biliyoruz. Yasanın çıkarılması için Tayyip Erdoğan türünden birinin Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler beklenmektedir. Cumhurbaşkanının veto gerekçesinin temel dayanağını oluşturan Anayasanın 126 ve 127. maddelerinin değiştirilmesi ile birlikte bu engelin aşılması planlanmaktadır. Türkiye'de hem yerel idareler hem de merkezi idarenin taşra kurumlarının merkezin "vesayet denetimine" tabi olduğunu ifade eden bu maddelerin değiştirilmesiyle birlikte Türkiye büyük sermayenin ve taşra sermayesinin hüküm sürdüğü kent devletçiklerine dönüştürülecektir. Böylece, her kentte veya bölgede ayrı bir hukuk ve yönetim rejimi uygulanabilecektir. Sermayenin o çok istediği "bölgesel asgari ücret" gibi iş yaşamına ilişkin uygulamalar bunların arasında yalnızca birisidir.

Merkez Bankasının ve devletin diğer finansal kurumlarının İstanbul'a taşınmasının tartışılması da başkentin İstanbul olmasına ilişkin tartışmaları tetiklemiştir. Artık Cumhuriyetin başkentinin tartışıldığı bir dönemdeyiz.

4- Bunlarla paralel ve iç içe olmak üzere ülkenin "federatif bir başkanlık sistemine" geçmesi tartışması artık açıkça yürütülmektedir.

Sonuç açıktır: ABD, AB ve Türkiye büyük patronları ve onların adamları Anayasa'yı çoktan "tağyir, tebdil ve ilga" etmişlerdir - eskiden solcuları bu iddia ile asarlardı.

Ülkemizin ve emekçi halkımızın tüm kazanımlarını yok etmeye yönelik bu süreçte günlük politikada yaşanan çekişmeler bir komedi türünden bir tiyatro oyunudur. Örnek mi? Mehmet Ağar'ın açıklamalarına tepki gösteren Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın seçtiği terörle mücadele koordinatörü emekli orgeneral Edip Başer'in 17.11.2006'da UGSAD'da yaptığı konuşma, retoriğinin diplomatik ve askeri kısmı ayıklanırsa Mehmet Ağar'ın söyledikleriyle uyuşmaktadır. Hadise aslında bu kadar açıktır.

Bugün biz, yalnızca Ekim devriminin insanlığa kazanımlarını korumak değil Fransız devriminin insanlığa kazanımlarını da korumak durumundayız. Bu kadar büyük bir taarruza maruz durumdayız. Çünkü, dünya ve Türkiye burjuvazisi, yalnızca 1917'yi değil artık 1789'u da tasfiye etmeye kararlı görünmektedir. Hadise aslında bu kadar basittir.
yazici   mail
ABD içe kapanamaz
Kemal Okuyan
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun Hal(l)i
Tevfik Fikret Yılmaz