www.soL.org.tr
Üniversitelerin oyu aydınlıktan yana
7 Şubat 2008, Perşembe

Üniversite Konseyleri Derneği?nin düzenlediği "Ülkemizi ve üniversitemizi gericiliğe teslim etmiyoruz" başlıklı imza kampanyasına destek hızla artıyor. Böylesi bir ilerici çıkışın Meclis'te yapılan oylamaları hükümsüzleştireceği belirtiliyor.

soL Üniversite Konseyleri Derneği’nin (ÜKD) “Ülkemizi ve üniversitemizi gericiliğe teslim etmiyoruz” diyerek başlattığı imza kampanyası dün gece yarısı itibariyle 1913 imzaya ulaştı. Böylece kampanyanın başladığı Pazartesi gününden itibaren iki günde iki bine yakın akademisyen kampanyaya destek vermiş oldu. ÜKD’nin kampanyasının hızla destek bulması ve ses getirmesi sonucu türban serbestisini savunan akademisyenler de kampanyalarını yeniden başlattılar.

ÜKD’nin düzenlediği kampanyanın Türkiye’deki üniversitelerin büyük bölümünden destekçileri bulunuyor. Listede başı Ege Üniversitesi 211 imzayla çekerken onu İstanbul Üniversitesi 178 imzayla izliyor. Kampanya’ya 9 Eylül Üniversitesi’nden 153, Ankara Üniversitesi’nden 120, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden 114, Gazi Üniversitesi’nden 99, Akdeniz Üniversitesi'nden 98, Hacettepe Üniversitesi’nden 95 imza var. Kampanyaya akademik kadronun bütün basamaklarından akademisyenlerin destek verdikleri görülüyor.

ÜKD'nin listesinin ayırt edici yanlarından biri de imzacıların yarıdan fazlasının kadınlardan oluşması; 1193 imzacının 975'i yani yüzde 51'i kadın imzacılar. Türban destekçilerinin listesinde kadın oranının yüzde 4 civarında kaldığına dikkat çekiliyor.

Dün olduğu gibi bugün de kampanyaya destek veren isimlerin görüşlerine yer veriyoruz:

Prof. Dr. İzzettin Önder (Boğaziçi Üniversitesi)
Türbanla ilgili birçok şey konuşuluyor ama tarikatlar, cemaatlar kapatılsın diye bir tartışma söz konusu değil. Din dersleri kültür dersleri olarak okutulmalı diye tartışan yok.

Başörtüsü bu şekilde eğitim sistemine hakim olacak, tarikatlar hakim olacak. Tarikatlar üniversitelerde kız öğrencilere para karşılığı türban takmalarını dahi teklif edebilecek. Tarikatlar ta Güney Afrika'da gidip okullar açıyor. İşsizlik, yoksulluk varken türban takılması, özgürlük oluyor.

Türban bir sembol. Bu açık olmayan bir ideolojinin de simgesidir. Örneğin böyle bir ideoloji ile faizi, ekonomik sistemi tartışamazsınız. Bu o kişinin görüşü olabilir ancak o kişi size faizin haram olduğunu söylediğinde bunu açık bir şekilde tartışmanız mümkün olmaz.

Aymazlığa düşmemek gerekiyor. Bu tartışmalar, şeriata doğru sürüklenmenin simgesidir. İslamcılaştırma, ülkenin şekil değiştirme sürecidir.

Yard.Doç.Dr. E.Zeynep Güler (İstanbul Üniversitesi)
1980 yılından bu yana neredeyse kesintisiz biçimde öğrenci, asistan ve öğretim üyesi olarak üniversitede bulundum. Bu uzun dönem, ülkemizin içinde bulunduğu ortamın şekillenmesinde son derece kritik bir zaman dilimi oluşturdu. Dünyada ve ülkemizde çeşitli önemli değişimler yaşandı, ancak bir çok açıdan gidişin iyi bir gidiş olmadığı kanısındayım.

1980 yılında okullar açıldığında ülkenin ve bunun bir yansıması olarak üniversitenin hangi koşullarda olduğunu hatırlamayanlar olabilir. Okumak ve bir arada bulunmak zordu, sınıflarda üst aramalar yapıldı, ağır yasaklar ortamında üniversiteden uzaklaştırılan hocalarımız ağlayarak odalarını boşalttılar. Genel olarak sol ve ilerici düşünceler, böyle düşünenler üniversitelerden atıldı. Son derece karanlık günlerden geçildi. Sonra Türk-İslam sentezi geldi, üniversiteler adım adım “piyasa” koşullarına tabi hale getirildi, gidenler gitti, kalan öğretim üyeleri bu koşullarla “terbiye edildi”; öğrencilere bilim olarak / bilim yerine işletme ve diğer pek çok derslerde köşe dönmecilik öğretildi. Öğretim üyeleri projelere ve dışarıdan para aramaya talim etmek zorunda bırakıldı, asistanlar bırakın iş güvencesini, giderek kuruma proje ve para getirip öyle işe alınacak hale getirildi. Bu arada pek çok İmam Hatip Okulu açıldı, mezunları üniversiteye kabul edildi. Dini görüşler ve muhafazakar yaşam biçimi maddi ve manevi olarak desteklendi, toplum sathında sanıldığından da fazla yaygınlık kazandı.

Meseleyi kadınlar açısından da düşünmeliyiz çünkü dünyanın hali neyse, kadınların hali de odur. Dünya eşitlik, özgürlük ve kardeşlik dünyası değil, bu hedeflerden çok uzaktayız. Kadınların özgürlük mücadelesi çeşitli aldatmacalar içinde gerilere itildi, unutuldu. Özgürlük “alışveriş yapmak”, çocuk doğurmak, evinin kadını olmak ya da geleneksel çerçeveden çıkmadan modern araç gereci kullanmakla bir tutuldu. Kadınların ikincil, tabi rolü değişmedi; eşitlik ne kelime, kadınlar istedikleri kadar okusun ya da dışarıda çalışsın, muhafazakarlığın yaygınlaşmasıyla, “mahalle baskısı” ile bu ikincil konum güç kazandı. Bu rol kadınlara yalnızca akraba kadınlar ve erkekler tarafından değil, medya ve eğitim aracılığıyla da benimsetildi. Şimdi “özgürlük” olarak “örtünme özgürlüğü”nden söz ediliyor.

Bu metni imzaladım, çünkü kadınların özgürlüğünü engelleyecek bir şey olarak gördüğüm için dini kurallar ve gelenekler çerçevesinde kapanmaya karşıyım. Kadınları düzenin ve erkeklerin kölesi, hem de “gönüllü kölesi” olarak tutacak her türlü konumlanışa karşıyım, eşitlik ve özgürlükten, kardeşlikten yanayım.

yazici   mail