www.soL.org.tr
Kemalizmin dramı
Aydemir Güler 20 Eylül 2007, Perşembe

Anayasa tartışmasına kimi kesimlerin kemalizm adına buldukları müdahale çaresi soL’da uzun süredir yazdıklarımızı teyit etmektedir. Koca koca profesörler toplanmış ve düşünüp taşınıp AKP’nin Anayasa değiştirme harekâtını demokratik standartlar açısından eleştirmeye karar kılmışlarsa, durum vahimdir. Bu değişiklik prosedürünü reddetmek için “usul demokratik değil” demek derin ve iflah olmaz bir çaresizliği yansıtır.

Rektörler bu ülkede bu düzeyde hangi prosedürün demokratik nitelik taşıdığını açıklama zahmetine girmemişlerdir. Ama sorun kabak gibi ortadadır. Değiştirilmesi konu edilen belge bir darbe imalatıdır!

Bu gerçeğin etrafından dolanarak söylenecek sözler, adına konuşulan akımın dramına ve kuşkusuz AKP’ye büyük bir güç aktarımına çıkar.

Kemalizm adına ağzını açan her yetkilinin Anayasaya bağlılık diye söze başlamasının kemalizmi 12 Eylülcülükle eşitleyeceğinin farkında değiller mi?

Bu soru, bir uyarı değil saptama olarak okunmalıdır. En azından benim kastım, çıplak gerçeği görme ehliyetini yitirmiş olanların akıllarını başlarına devşirmesi yönünde bir umudu içermiyor.

Yapamazlar, altından kalkamazlar. Bizim yaptığımız bu durumun saptanmasıdır.

AKP’nin kendi başına hazırlık yapması demokratik değil diyenler, bugüne kadar Kenan Evren çetesinin paylaşım komedisi olan Danışma Meclisi’nin bir “toplum sözleşmesi” ürettiğini mi düşünmektedirler? Ya da bu çevreler bugüne dek bir kerecik olsun “12 Eylül kurumlarının hazırladığı Anayasa demokrasi ve hukuk açısından gayrimeşrudur” diyebilmişler midir? Bunu diyemeyenlerin, dinci, işbirlikçi ve Türkiye’yi tasfiye etme gayretlisi AKP’ye usul eleştirisi yöneltmesinin, AKP’ye, temsil ettiği akıma ve yönettiği sürece katkı sunmak anlamına geldiği açıktır.

Kemalizm cephesi bu performansıyla tasfiyenin önünü açmaktadır.

Tartışma, toplumsal en küçük bir destek bulma şansı olmayan, boş ama bomboş argümanlarla yürütülmektedir. Anayasada değiştirilmesi teklif bile edilemeyen maddeler olduğu için Anayasayı değiştirmekten söz edilemezmiş!

Koca koca hukukçular bunu söylediği anda Türkiye’de hukukun ölümü ilan edilir. Ağızlarından çıkanı kulakları duyuyor mu? Buna göre Anayasayı bir bütün olarak değiştirme yetkisi ve ehliyeti münhasıran darbecilere ait olmaktadır. Darbecilerin hazırlattığı Anayasalara kimse kalkıp, “ama değiştirilemez hükümler…” falan diye laf edememekte, etse de yeni “Anayasa hukuku” onları dinlememektedir!

Anayasanın değiştirilemez maddelerine dokunulamayacağı gibi, kimse bunlarla çelişen madde de ortaya atamayacaktır. Bu değerli akademi ve hukuk adamları, 12 Eylül Anayasasının kaç maddesinin “sosyal hukuk devleti” ilkesiyle uyum içinde olduğunu bugüne kadar hiç düşünmüş veya söylemişler midir?

Bu argümanlar AKP’ye yönelik kemalist bir muhalefeti olanaklı olmaktan çıkarmakta, aşılmaz iç çelişkilere gömmektedir.

Ve bitmemektedir! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi türban konusunda daha önce karar almış ve Anayasamız uluslararası hukuk niteliği kazanan böyle bir kararla çelişemezmiş. Bunu akıl edene yıldızlı bir bravo hediye edilmelidir. Farkında mısınız; bağımsızlıkçı kemalizm, türbana direnmek adına dış dinamiklere yaslanmaktan başka çare bulamamaktadır!

İsteyen Türkiye Cumhuriyeti’nin bugüne kadar uluslararası hukuku kaç kere ihlal ettiğini araştırsın, isteyen de uluslararası hukukun emperyalizmin en ahlaksız suçlarının hizmetine kaç kez koşulduğunu…

Türkiye emperyalizm tarafından tasfiye yoluna sokulmuşken, buna direnmesi beklenen düzen içi akım ve kurumların emperyalizmden yardım dilenmesi pek hoş bir manzara oluşturmaktadır!

12 Eylül kapitalist Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak adına atılmış bir adımdı. Mührü ilk teslim ettiği Turgut Özal ise Türkiye’nin devrini doldurmuş olduğunu düşünmesiyle bir öncü, piyasa ve emperyalizm hayranlığıyla bir rekortmendi.

28 Şubat laisizmi koruyacaktı. Türkiye ilericiliğini gerici kanserin yayılması karşısında tamamen korunmasız hale getirdi.

Çankaya yoluna barikat kurmaktan söz edenler aynı sonuçla karşı karşıya kaldılar. Cumhuriyet mitinglerinin sonucu da bu oldu. Kemalizmin son cumhurbaşkanı Sezer gericiliğin ve tasfiyenin popüler yükselişine karşı, bürokratik çaresizliğin temsilcisi oldu. Sanal muhtıra öykülerinden hep AKP güçlenerek çıktı.

AKP Anayasayı bildiği gibi değiştirir mi, değiştiremez mi, yani muradına erer mi ermez mi soruları başka bir analiz ve tartışmayı gerektiriyor. Ama bunun karşısına düzenin çıkarabileceği biricik direnç mutlak bir tükenişi yansıtıyor.

Bu düzenin AKP’ye alternatif üretemeyeceği bellidir. Bu, solun işidir.

yazici   mail