www.soL.org.tr
AKP'nin 'bülbülleri'
25 Ocak 2008, Cuma

Baskın Oran ve Murat Belge, hiç durmadan "sol" adına AKP'cilik yapıyor. Türban, "sivil" anayasa, Kürt sorunu, bütün başlıklarda sürekli AKP adına "ezber" bozuyorlar. AKP solculuğunun ileri örneklerini oluşturan Oran ve Belge'den başlayıp yarı-açık ya da örtük AKP'cilik yapan "solcular" takip edildiğinde hep aynı adrese çıkılıyor.

soL AKP'nin başlattığı, MHP'nin de peşine takıldığı yeni türban tartışmasına AKP solcuları da desteklerini eksik etmiyorlar. Günümüz Türkiyesi'nde türban takmayı din ve vicdan hürriyetinin bir parçası olarak algılayan bu düşünce, dinci gericiliğin simgeleşmiş halini sola özgürlük olarak pazarlıyor.

On gün kadar önce Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "bir siyasi simge olarak serbest olacak" çıkışıyla başlattığı yeni türban tartışmasının kuyruğuna MHP açıktan, DTP yarı açık takılırken, AKP solcuları da bu sürece meclis içinden ve dışından desteklerini eksik etmiyorlar.

Şeytanın aklına ne gelir, ne gelmez?
Erdoğan'a ilk destek, MHP'den dahi hızlı biçimde Baskın Oran'dan geldi. Erdoğan'ın türban çıkışının ertesi günü bir demeç veren Oran, kamu hizmeti vermeyen birinin siyasi simge takmasının yasaklanamayacağını savundu. Örnek olarak Avrupa üniversitelerini gösteren Oran, "batı ülkelerinde üniversiteye karışmak, üniversitedeki bir kızın başına karışmak şeytanın bile aklına gelmez" dedi.

Fikir beyan etmek için siyasi partilerin tavırlarının netleşmesini bekleyen Murat Belge ise, konuyla ilgili köşe yazısında türban yasağına bir bütün olarak karşı çıkıp, üniversiteleri bu yasağın "en fazla göze battığı yer" olarak tanımlıyor, ardından da MHP'yi, AKP'nin "ılımlı" girişimini "radikalleştirmek" ile suçluyordu. MHP'nin amacının AKP'yi "Kemalist saldırının üstüne çökeceği" bir konuma doğru zorlamak olduğunu öne süren Belge, DTP'nin tavrını ise bir özgürlüğü savunma hamlesi olarak selamlıyordu.

Ancak Belge yazısında, MHP'yle aynı noktaya düşmekten rahatsız görünse de, "Yasağı kaldırmaktan yana olanlar açısından, cephelerini genişletmiş olmak, şüphesiz, iyi bir şey" olduğunu ifade ediyordu. Hemen ardından da bilindik sol liberal endişelerini dile getiriyordu. Yargıtay ve Danıştay'dan gelen açıklamaları "fetva" olarak niteleyen Belge "Üniversitede başörtüsü yasağını kaldırma cüretini gösteren bir hükümetin iktidardan indirilmesi, 'caiz'dir. Ayrıca bir de 'vacip' midir, göreceğiz" sözleriyle AKP iktidarının artık darbe tehlikesi altına olduğunu öne sürüyordu.

Darbe sopasıyla terbiye
Ordunun darbe emareleri şöyle dursun, açıklama dahi yapmadığı bir ortamda Belge'nin yaptığı yalancı çobanlık, sol liberalizmin AKP'ye yönelik hizmetlerinden bir başkasını gösteriyor.

Aynı anayasa başlığında olduğu gibi, AKP'yi sivil ve demokrat ilan eden AKP solcuları, AKP karşıtlığını da darbecilik ve totaliterlik olarak tanımlıyorlar. Böylelikle AKP iktidarına bütünsel olarak karşı olmaya solun asla kabul edemeyeceği sıfatlar yakıştıran sözde solcular, solu AKP ile aynı safa iterek AKP gericiliğine hizmet etmiş oluyorlar.

Özgürlüğün ideolojiler haritasındaki yeri
"Sol" liberalizmin, dünyanın her yerinde islami gericiliğin siyasi sembolü olan türbanı hiçbir rahatsızlık hissetmeden savunabilmesi, özgürlük kavramını ideolojiler üstü olarak sunmasından kaynaklanıyor.

Nitekim Baskın Oran'ın, ideoloji konusunda kullandığı şu ifadeler, durumu net biçimde gösteriyor:

"(...)ideolojilerin çok yararlı kimi yönleri olduğu kesin. İsterseniz ideoloji yerine laik olan ve laik olmayan dinlerin diyelim (...) Ama, onların en az bir yönüne itirazım var: Akla değil de imana dayanmalarının doğal sonucu olarak, düşünmeyi ve tartışmayı yasaklamalarına"

İdeolojilerin "laik bir iman" olarak tanımlanması ve liberalizmin amentüsü olan sınırsız tartışma özgürlüğünün ideolojilerin üzerinde bir "evrensel doğru" mertebesine yükseltilmesi; aslında kendisi de bir ideoloji olan liberalizmin kendisini var olmayan bir "ideolojiler-üstü" mertebeye yükseltme çabası olarak ortaya çıkıyor.

Dolayısıyla, ideolojik düzeyde AKP için asla tartışmaya açık olmayan türban özgürlüğü meselesi, "sol" liberaller tarafından "siyasi ifade özgürlüğü" kategorisine sokuluyor. Böylelikle dinci gericiliğe cepheden karşı olması gereken sola "türbana özgürlük" sloganını salık verenler, AKP solcusu olduklarını bir kez daha ispatlamış oluyorlar.

"Sivil Anayasa"yla 12 Eylül'den kurtuluş miti
"Sol" liberal ideologların AKP'ye verdikleri en önemli desteklerden biri yeni anayasa başlığında öne çıkıyor. AKP Anayasası toplumsal fayda denen kavramı tamamen silip atsa da, liberaller "özgürlük ve demokrasi" uğruna bu süreci sola 12 Eylül Anayasası'ndan kurtulmak için bir fırsat olarak pazarlıyorlar.

İkinci AKP iktidarının başat açılımlarından biri olan "sivil anayasa taslağı", ortaya atıldığı tarihten itibaren AKP solcuları tarafından kimi zaman şartlı, kimi zaman şartsız destek gördü. Tam hali bir türlü AKP tarafından sahiplenilerek halka açıklanmayan, dolayısıyla tüm hayırları AKP'ye, tüm şerleri ise Ergun Özbudun'a maledilen taslak, AKP solcuları tarafından sola, başka pek çok sıfatın yanında, 12 Eylül Anayasası'ndan kurtuluş olarak pazarlandı.

AKP solcularının "sivil anayasa" sürecine verdikleri destek, Ahmet İnsel tarafından "Meşruiyetini esas olarak askeri darbeden alan anayasal düzen dönemi simgesel olarak kapanacak" gerekçesiyle meşrulaştırılıyor. Aynı konuda Murat Belge, Fetullah Gülen'e ait Aksiyon dergisine verdiği bir röportajda "1982 Anayasası'na tepkiden bahsediyoruz, bu tepki 25 yıl sonra geliyorsa asıl tuhaflık burada. Bu Anayasaya bu toplum 25 yıl sonra tepki göstermeye başlamışsa 'vah vah bu topluma' demek lazım" sözlerinden sonra, içinden çıktığı solu küçümsemeden durmuyor: "ben solcuyum, bu düzenin en dışında olan AK Parti, anayasayı değiştirmeye çalışıyor. Bir sol parti yapsaydı, ancak bunu isterdim."

Böylelikle 12 Eylül baskısından kurtuluş müjdeleri sola, AKP solcularının sıklıkla kullandığı "solun yapamadığını AKP yapıyor" vurgusu eklenerek, bir doz aşağılık kompleksiyle birlikte enjekte ediliyor.

Daha beteri mümkün mü?
Ancak, 12 Eylül Anayasası'ndan beteri de mümkün. Örneğin, bir anayasada, ulusal egemenliğin sınırı üye olunan "Milletlerarası ve milletlerüstü kuruluşlar"ın iradesi olarak tanımlanabilir, veya o anayasada "Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici ve tüketicileri koruyucu tedbirleri alır" gibi, ekonominin hangi prensipte işleyeceğini peşinen hükme bağlayan bir madde bulunabilir. O anayasadan aynı zamanda tüm planlama, toplumsal fayda, kamuculuk ve bireyin topluma karşı sorumluluğu vurguları ayıklanmış, bunların hepsinin yerine bireyin topluma karşı bireysel girişim özgürlüğü getirilmiş olabilir.

AKP Anayasası, bu açılardan 12 Eylül Anayasası'ndan çok daha gerici, çok daha piyasacı ve bireyi toplumun önüne koyan bir anayasa olmasına rağmen, içinden geçilen süreç "sol" liberaller tarafından alkışlarla izleniyor.

"Sol" liberal nasıl AKP solcusu oluyor?
Aslında bu durum, Ahmet İnsel'in altına imza atmaktan çekinmeyeceği AB Anayasası'nda ekonominin işleyişinin piyasa ekonomisi olarak karara bağlanmış olduğu gerçeği, veya Baskın Oran'ın "Anayasa, devletin nasıl sınırlanacağını anlatır" sözleri hatırlandığında, hiç şaşırtıcı bir durum yaratmıyor.

Nitekim, Baskın Oran'ın gayet açıklıkla "Türkiye Cumhuriyeti'nin devam edebilmesi için ulus-devletin zayıflatılmasını hatta ortadan kalkmasını istiyoruz" sözleriyle dile getirdiği merkezi devlet düşmanlığı ile; AKP'nin Maliye Bakanı Unakıtan'ın ağzından "Özelleştirmede satıyorsun, satıyorsun bitmiyor. Bu kadar komünist bir ülkeymişiz" sözleriyle dile getirilen vandalizme varan kamu düşmanlığı, anti-komünizm tarafından akraba olmasalar, evlenmelerinde sakınca olmayacak derecede birbirleriyle uyumlu tezler olarak dikkat çekiyor.

"Sol" liberalleri AKP solculuğuna taşıyanın da bu uyum olduğu görülüyor.

yazici   mail