www.soL.org.tr
Türkiye'nin kanlı tasfiyesinde ‘sır' durumları
Yurdakul Er 25 Ocak 2008, Cuma

Kaldığımız yerden devam edelim.

Ama önce soralım: Türkiye'nin tasfiye süreci ne zaman başladı? Bu konuda, herkesin üzerinde anlaşabileceği kesinlikte bir tarih saptamak zor. Çeşitli nedenlerle, konuya şu ya da bu açıdan bakan her göz, farklı çıkış noktaları bulabilir. Ama 70'lerin özel bir önemi olduğu konusunda, galiba bir görüş birliği var. Hani bol bol devrimci kanının aktığı, dolar karşılığı ilerici öldüren katillerin aynı zamanda devlet hizmeti gördüklerine inandıkları yıllardan söz ediyoruz. Devlet hizmetindeydiler, sermayenin hizmetindeydiler. Amerikancılıkları sorgusuz sualsizdi. Müslümanlıkları ve milliyetçilikleri de...

Şimdi ayaklarının altındaki toprak kayıyor.

Kaymasaydı şaşırırdık.

Aydemir Güler'in dünkü saptamalarından el alarak şu söylenebilir: Devletin çözülme sürecinde elinin uzandığı her yeri denetimi altına almaya çalışan AKP ve onun AsParti'den CHP-MHP'ye, onlardan da "liberal solculara" kadar uzanan koalisyon ortakları, bu alanı eski sahiplerine neden yedirsinler? Bitti o iş. Demek, tasfiyenin ne anlama geldiğini sermaye de öğreniyor. İyi.

Abdullah Çatlı ölünce onu aratmamaya çalışan, belki bu sayede hayatını garantiye aldığını düşünen, Çatlı'nın bir numara daha seviyesiz, çirkin, fakat biraz daha tilki bir kopyası Oral Çelik ile en fazla Çelik'in ayak işlerine bakacak yetenekte ama bir deli inadına da sahip Mehmet Ali Ağca, 1970'lerdeki Türk sermayesinin önünü açan tetikçiler olarak birer simge kabul edilebilir. Soru, şu: Bu kana susamış vahşi hayvanları, Türkiye ilericiliğinin üzerine sürenler kimlerdi? Bunu devlet adına, Türkiye Cumhuriyeti'ne bir hizmet olarak gösterenler hangi kaynaklardan aldıkları dolarlarla yaşıyorlardı?

Bu kaynaklar ilelebet saklı mı kalacak?

Kalır mı?

Ülkemizin tasfiye süreci, bu kampta kargaşaya yol açıyor.

İşin sanıldığından çok daha karmaşık olduğu, her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor. Türkiye'deki sermaye sınıfı içinde güçler dengesinin değiştiğine veya değiştirildiğine tanık oluyoruz. Bunun ekonomik yaşamda, yani sektör ve piyasa paylaşımlarında falan kalmayacağı açıktır. Yalnızca ekonomide kalanın hiçbir anlamı olmaz. Şimdi sermaye içi kamplar yeni silahlar eşliğinde çarpışmaya da başladı.

Gelişmeleri bu altüst oluş içinde görmek, bizi beladan kısmen uzak tutar; devrime yaklaştırır.

Tıkanmaları açmak için, zaman zaman ortaya birkaç kelle atılacağı tabiidir ve önümüze atılacak kellelere şimdiden hazır olmakta yarar var. Ayrıca, Kemal Tahir'in ünlü romanından bu yana iyi biliyoruz ki, kurtlukta düşeni yemek kanundur. Bu vahşi hayvanlar, kana doyamadıkları için kendi aralarında düşenleri de parçalamaya başlayacaklar. Başladılar.

Sermayeyi, kurtluk olarak görebiliriz.

Sermayede düşeni yemek kanundur.

Düşeni yemeyen, sermayeden sayılmaz.

Bu kan arayan gözlerin ve dillerin, şimdi birbirlerini ve yoksul ama güzel ülkemizle birlikte parçaladığını, ama asıl, bir ceylan tedirginliğindeki Türkiye'nin boğazına dişlerini geçirdiğini de görüyoruz.

Fakat böyle dönemler, iç hesaplaşmaların belli sınırları aşma eğilimi gösterdiği dönemler, sermayenin hem en güçlü ve acımasız, hem de en güçsüz ve korunmasız olduğu dönemlerdir. Ülke, bu canavarların altında belki acı çeker, ama toplumsal bir kurtuluşa ve yeniden kuruluşa da itilir.

Peki.

Son gözaltıların birçok gerekçesi var kuşkusuz ve birçok da sonucu olacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti'ni tasfiye sürecinde özel bir aşama olduğu konusunda, yakın bir gelecekte herkes anlaşabilecek. Süreç, hepimizi şaşırtan bir hızla ilerliyor çünkü.

 70'lerin Amerikancı faşistleriyle hesaplaşılması gerekiyor. Bir kere güçten düştüler. Bush dönemi kapanıyor. İsteseler de istemeseler de kapanacak. Reagan-Bush çizgisindeki komplocu Amerikan uşakları, dışarıdan yağan dolar karşılığı kan içen Türk tetikçiler, şu sıralarda yeni Amerikancı Kürt tetikçilerin piyasalara hakim olmasını hazmedemiyorlar. Ama o kadar zayıflar ki, bu en büyük ideolojik gediği de kapatamıyorlar.

Sovyetler Birliği ve sosyalist sistem ile birlikte, sola yer yer çok ağır darbeler indirse de, Çin'in varlığı, dünyanın kapitalist kesitinde, sosyal devlet anlayışının yaşamasını gerektiriyordu. 70'lerde Vietnam öncesi ve sonrasında dünyada sosyalizan kalkışmaların yoğunlaştığına tanık olduk. Afganistan bu çerçevede son adım sayılabilir. Ama Batı demokrasisinin gözbebeği "düzenleyici eliyle sosyal devlet" de tam bu dönemde krize girdi. Kapitalist dünyada bu devlet tipiyle, yani emekçi sınıflara fazla taviz vererek ayakta durmaya çalışan sermaye egemenliği, kriz belirtilerini bu yıllarda yaşamaya başladı. Dünya piyasalarının liberalleştirilmesi, hayatın her yönüyle piyasa egemenliğine terk edilmesi için gösterilen çaba, genel bir politika halini aldı. Özelleştirmeler, vergilerde indirim, piyasalar üzerindeki kamu elinin küçültülmesi gibi önlemler küreselleşmeyi kanatlandırdı da diyebiliriz. Öyle olsun.

Devletin küçültülme çalışmaları başlarken, sözde özel sermayenin, en azından Türkiye dışı emperyalist odakların beslediği Türk faşistleri, "Türk gladiosu", çok can aldı. Karşılığında epey dolar kazandılar. Çatlı ailesinin serveti biliniyor mu? Sorma gücü olan var mı? Oral Çelik, Mehmet Ali Ağca, Yalçın Özbey ve bağlantılı isimleri, nasıl yaşadılar, nasıl yaşıyorlar, bilen var mı?

Elbette bilen var ve şimdilerde Avrupa içinde de Amerikan maceracılığını tasfiye etmeye meraklı sermaye kesimleri öne çıkıyor. Bunlar, Amerikan cinayetleriyle ilgili olarak, Reagan-Bush çizgisi tasfiye edilirken bazı bilgilerini ortaya dökebilirler.

11 Eylül 2001 komplosuna kadar açılabilecek böyle bir ilişkiler ağından sadece Pakistan'ın eski gizli servis sorumlusu zararlı çıkmakla kalmaz. Türkiye, bu yolda çok ağır kayıplar verecektir. Hatta Türkiye, bu yolda bir bütün olarak kayıp bile verilebilir.

Dünya sistemi, "Barzanistan" başarısından sonra, yani Irak'ın parçalanıp onun üzerinde Amerikan tetikçisi ikinci bir İsrail yerleştirildiğinden bu yana, Türkiye'nin kaybının sistemi sarsmayacağına inanmaktadır.

Eski katiller dökülebilir. Ateşten kaçan vahşi ve kana susamış hayvanlar gibi, ne yapacaklarını bilemez durumdalar. O nedenle çok tehlikeli alanlara açılıyorlar.

Bilgilerini dökecekler.

Böyle bir dökümden yepyeni kombinasyonlar çıkacaktır.

Türkiye sermaye sınıfının, bunu görecek bir kapasitesi bulunmuyor. Güdülerinin esiri, kontrgerilla da ele geçirilmeye çalışılıyor, ama bu iş sessiz sedasız gidecek gibi değil. Herkes anlaşsa bile, ortada, bu herkesi tehdit edecek, Türkiye'nin temellerini bombalayacak bilgiler bulunuyor.

Bunlar, bu katil sürü, içeride kötü hesaplaşacak. İşte o zaman dizginler sermaye sınıfının elinden kaçabilir. Egemen sınıflar körleşmiş durumda. Rüzgara kapılmış gidiyorlar. Türkiye'nin tasfiye sürecinin hızlandırıldığını sadece Türkiye'nin devrimcileri görüyor. Onlar da görmezlikten geliniyor. Tamam.

Dökülecekler, dedik. Bir kader sanki. Peki bunlar daha önce hiç mi dökülmediler? Bilgiler hiç mi yoktu? Oral Çelik denilen adam çok az bastırıp sözde "piyasaya sürdüğü" tuhaf kitabıyla (Sır'rın Sırrı") hangi çevrelere mesaj verdi acaba?

Sorun şu: Bu katillerin dayandığı güçlerin dayanacak halleri kalmadı. Biyolojik ömürleri de tamamlanıyor, dayandıkları sermaye kesimleri de yerlerini de yeni sektörlere bırakıyor. Türkiye tasfiye ediliyor madem, memnun edilemeyenler ellerindeki bilgileri ortalığa dökmek zorunda kalacaktır.

Türk basınında Çatlı-Çelik faaliyetleriyle ilgili eli yüzü düzgün tek yayın yapılmış değildi. Bir sürü laf salatası vardı, ama işin esasına kimse giremiyor, girmiyordu. Bir set vardı sanki arada. İşte Barzanistan'ı kuran güçler, bu setin yıkılmasını göze almış olabilir. Bir başka başlığı değiştirerek söyleyelim: "Washington gözyaşlarına inanmıyor."

Aslında Abdi İpekçi'nin öldürülmesi, çocuğu testiyi kırmadan döven Nasreddin Hoca hikayesini andırıyor. Çocuğu, testi kırıldıktan sonra dövmenin bir anlamı yok. Dün katledilmesinin 15'inci yıldönümüydü: Uğur Mumcu da ekstra bir sinyal oldu. Etkisiz kaldığını kim düşünebilir? Hâlâ ortada açıklayıcı bir tablo yok.

Ama dökülecekler.

Yılanın en dirençsiz ve korunmasız olduğu zamanları yaşamaya başlayacaklar. Gömlek değiştiren yılanın yaşamı, gömlek değiştirirken çok kolay sona erebilir. Ama bunu düşünecek zamanları da kalmadı.

Bundan böyle her an yeni bir finans kriziyle Türkiye'nin nasıl kırılganlaştığını üzerlerinde hissedecekler.

Türk faşist tetikçileri, dolar karşılığı, ABD içinden aldıkları doğrudan destek ve Avrupa'nın teşvikiyle, inanılmaz cinayetler işleyebildiler. Ama bunu dış pazarlara, özellikle de Avrupa'ya bizzat çıkıp kendi fiyatlarını kendileri belirleyerek yaptılar. Önemli bir ideolojik rahatlama bahanesi, son Türk devletinin yaşatılması idi. 12 Eylül'le dönüştürülen ve tümüyle sermayenin en gerici kesimlerinin eline bırakılan bir Türkiye için dolar milyonerleri haline geldiler. İlerici öldürerek ve bazen kendi içlerinde adam boğazlayarak.

O dönem şimdi tasfiye ediliyor.

O dönemin tasfiye edilmesi şart.

Şu günlerde dünya borsalarında yaşanan "crash", Türkiye'yi elbette emperyal merkezlerden önce vuracak. Böyle bir dönemde geçmişteki her cinayet, sermayenin yeni kuşaklarınca "reorganizasyon" için sahneye atılabilir. Kurtlukta ve sermayecilikte düşeni yemek kanundur, dedik; birbirlerini yiyecekler ki, halkın direncine karşı çıkabilecek bir kanları olsun.

1970'lerin gözü kanlı tetikçileri, dönemin yeni gericileri ve sermayenin yeni atılımları için tasfiye edilebilir. Ortaya atılacak olanlar bunlardır. Ama onların da ellerinin armut toplamayacağını düşünebiliriz. Yine de, bu geleneksel Türk faşistleri, çok kötü sıkışmış bulunuyor.

Sermaye içi dengelerin değiştiği dönemde, Amerikan hizmetkarı Türk katillerle, yeni Amerikancı Kürt katiller arasında bir çatışmanın da belirtileri var. Ama ondan önce İslamcıların rolü var. İslamcı kesim, sermaye içindeki dönüşüm hızını, denetleyebilir mi?  Sorun burada: Denetleyemez. Bir dönem kapandı, yeni açılan dönemin girdileri kimseyi tatmin etmiyor. Yılan gömlek değiştiriyor ve çok acı sürprizlerle karşılaşılabilir.

Barzanistan, Türkiye'nin eski tetikçilerini tasfiye operasyonunda en kalıcı bir Amerikan-Avrupa planıdır.

Kayseri'nin badem bıyıklı imam döküntüleri, yeni zengin "İslami Calvinistler", en az 70'lerin Amerikancı vampirleri kadar emekçi halk ve aydın düşmanıdır. Yakın bir gelecekte bunu yaşayacağız

Peki, ya yılanın gömlek değiştirmesine, solun ileriye doğru vites ve akıl değiştirmesi eşlik ediverirse?

Umudumuz orada.

 

yazici   mail