www.soL.org.tr
‘Meclis’e kazayı yaptıran soldu’
1 Mart 2007, Perşembe

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Başkanı Aydemir Güler, 1 Mart tezkeresinin reddinin 4. yılında soL’un sorularını yanıtladı.

 

soL: 1 Mart'ta tezkerenin reddine bugünden nasıl bakılabilir? Tezkerenin reddi solun ve muhalefetin başarısı mıdır?
Aydemir Güler:
Egemen güçler çok tipik bir yanılgıya düştüler 1 Mart’ta. İstediğimizi yaparız, tıkır tıkır işletiriz diye düşündüler. Türkiye solunu, toplumdaki anti-amerikancılığı solda sıfır saydılar. Oylamanın sonucu ilk açıklandığı anda, tezkerenin kabul edildiğini sanacak derecede!

Ben tezkerenin reddine “yol kazası” demekten yanayım. Meclis’i kaza yapmaya sürükleyen ise elbette soldu. O günlerde sol, boyunu çok aşan ölçüde bir baskı kurdu. Bu baskı karşı tarafa hata yaptırdı.

Bu elbette başarıdır. Siyasette başarı denen çoğunlukla böyle bir şeydir. Ancak anlatmaya çalıştığım dolayımın 1 Mart için özel bir anlamı var. O gün Ankara sokaklarını dolduran sol, gücünün farkında değildi. Mitingin ortalama psikolojisi “onur mücadelesi veriyoruz” diye özetlenebilir. Hatırlanacaktır, Meclis toplantı halindeyken dağıldı miting. Genel olarak başarıya inanılmıyordu.

Sol açısından bu durum çok öğretici olmalıdır. Oldu da…

Türkiye'de pek çok siyasetçi ve köşe yazarı bugün K. Irak'ta Kürt devleti ihtimalinin ortaya çıkmasını ve Türkiye'nin K. Irak başta olmak üzere bölgede inisiyatif kaybetmesini 1 Mart Tezkeresi'nin reddine bağlıyor. Türkiye kapitalizmi açısından 1 Mart'ta tezkerenin reddinin sonuçları ne olmuştur? 1 Mart'ta tezkere onaylansaydı ne olurdu?
Tezkere onaylansaydı Irak işgalinin içinde olacaktı Türkiye. Bunun sonuçlarını kestirmek mümkün değil.

Aradaki yıllara damga vuran Türk-Amerikan gerginliğinin yerini başka şeyler alırdı büyük olasılıkla. Türkiye’nin bu yollarla terbiye edilmesine gerek kalmayacaktı.

Bugünkü Irak’a bakıp da Ankara’nın savaşa girseydi bölgede daha avantajlı olacağını iddia etmek için ya Amerikan ajanı olmak gerek, ya da hayal dünyasında yaşamak. Ne emperyalizm pastayı uşağına yedirecek kadar cömerttir, ne Türkiye’de düzen Irak’taki gibi bir direncin karşısında ayakta kalabilirdi, ne de, belki hepsinden önemlisi, Türkiye halkı, haksızlığı bu denli açık bir kirli savaşta üzerine düşeni paşa paşa yapmaya devam ederdi.

Kürt devleti ihtimali ise Türkiye’nin tercihleriyle ilgili değil ki. Ortadoğu’da ABD’nin yeni bir eyalet oluşturması önceliklidir. Ankara bu eyaletin Kürtlere kurdurulmasından çok rahatsızsa, yapacağı tek şey Türkiye’yi ABD eyaletine dönüştürmektir! Bu da o kadar kolay değil.

Ya da Türklerin ve Kürtlerin tam eşitliğini ilke edinen bir başka Türkiye kurulur.

Yine sıkça tartışıldığı üzere, Kürt sorununun düzen açısından geldiği nokta ile 1 Mart tezkeresinin reddinin ve Türkiye'nin Irak'a asker göndermemesinin arasında bir ilişki bulunuyor mu?
Kürt sorununun geldiği noktanın koordinatlarını sıralamak lazım o halde. Birincisi, inisiyatif merkezine ABD oturdu. İkincisi, Barzanicilik Türkiye Kürtleri arasında büyük bir sıçrama kaydetti. Üçüncüsü, Türkiye kolaylıkla bölünmeye ve iç savaşa sürüklenebilir bir ülke haline geldi.

Savaşa girmek bunların yönünü değiştirmez, yalnızca hızlandırırdı. Travma, dağılma hali üzerinde çarpan etkisinde bulunurdu.

Yalnız, hep Irak savaşı geçmişte kalmış gibi konuşuyoruz. Oysa egemen güçler ve emperyalistler de 1 Mart’tan ders aldılar. Türkleriyle, Kürtleriyle ve başka kökenlilerle Türkiye toplumuna şu kabul ettirilemez: “Savaşa giriyoruz çünkü ABD’nin müttefikiyiz.” 1 Mart’ta bunu yapabileceklerini sandılar ve burada yanıldılar. Ama Türkiye toplumunu milliyetçi bir demagoji ve histeri içinde yangına atmak mümkündür. ABD’nin Ortadoğu planından Türkiye’nin payına düşen bir şey de Kürt düşmanlığı, şovenizm. Bu durumda kimi Kürt çevrelerinin ABD’yi ceberut TC karşısında bir hami olarak algılamaları akıl almaz bir yanılgı olmaktadır.

1 Mart ile başlayacak bu ay içerisinde, Irak'ta işgale ve savaşa karşı bazı siyasi partiler, sendikalar ve meslek örgütleri e-miting dahil bir dizi eylem-etkinlik yapılması planlanıyor. Ayrıca bu ay yine oldukça kritik geçmesi beklenen Newroz kutlamaları yapılacak. İşgale ve savaşa karşı Mart ayında nasıl ve hangi eksende bir tavır sergilenmelidir?
Önce verili güce değil, olanaklara bakmayı öğrenmemiz gerekir. Onur mücadelesiyle yetinmeye ayarlanmış bir sol yaya kalır.

İkincisi, en büyük tehlike Türklerle Kürtler arasındaki mesafenin açılmasında. Buna hizmet eden politikalar aslında emperyalizme hizmette bulunuyor. Türk ve Kürt emekçilerini birleştiren her ögeye sıkı sıkı tutunmamız gerek. Bu kimlikler şu anda kendilerini birbirlerine karşı tanımlıyorlar. Bundan kaçınmak, bunu yapanları şu veya bu nedenle mazur görmemek gerek.

Üçüncüsü, birleştiriciliğin maddi temeli emekçi sınıf karakteridir.

Dört, bugün birlik yeniden kazanılması gereken bir şeydir. Kazanmak için birlikte mücadele etmek gerekir.

Beş: Kime karşı birlikte mücadele? Birleştiriciliğin güncel, somut ve en güçlü teması anti-amerikancılıktır. Bu duyu çok yaygın ve dolayısıyla üzerinde büyük bir mücadele var. Ya anti-amerikancılığı büyük ağabeye yaranma yarışına, pazarlıkçılığa meze edecekler, ya da biz bunu anti-emperyalizme evrilteceğiz.

Newroz’a da bunların dışında bir anlam yüklenemez. Newroz’da doğru olan, Türkler ve Kürtler adına her kökenden emekçileri emperyalizme karşı mücadeleye çağırmaktır.

yazici   mail