www.soL.org.tr
Stratejicilik diye bir ideoloji
Aydemir Güler 1 Mart 2007, Perşembe

1 Mart’ta tezkere geçseymiş Saddam üzerinde caydırıcı bir baskı kurularak savaş önlenebilirmiş. 1 Mart’ta tezkere geçseymiş Türk askerinin kafasına çuval geçirilmezmiş. 1 Mart’ta tezkere geçseymiş…

Bunlar yazılıp çiziliyor gazetelerde…

Tamam, bunlar Amerikancı; biliyoruz. Türkiye’nin varlığını, geleceğini büyük emperyalistin himayesinden çıkmamakta görüyorlar.

Yalnız, dikkatinizi çekiyor mu; görüşlerini kamuoyuna bir stratejik analiz biçiminde sunuyorlar.

Başka konularda da böyle.

Alın bir soru: Kürt kimliği adına siyaset yapılabilir mi? Bir dizi kesim bu sorunun yanıtını ABD’den başlayıp Irak’tan, Barzanicilikten geçen, Türkiye’nin stratejik konumu ile bağlantılandırılmış bir anlatımla veriyor. Sonu şuraya varır, yapmasınlar; hayır, yapsınlar…

Bu yöntemi medyada çoğu yazar, ideolojilerin öldüğü ve pragmatizmin ilkeselleştiği çağımızın düşünce yöntemi olarak savunuyor da… Stratejicilik diye bir ideoloji var adeta.

Bu yaklaşım burjuva siyasetinin merkezine, ortalamasına yerleşiyor ve kitlelere vicdani doğruların var olmadığını, olmaması gerektiğini vaaz ediyor. Uğruna bedeller ödemeyi göze alacak düşünceler, ilkeler yok, sadece çıkarlar var. Çıkarları iyi analiz eden kazanır…

Söylenen budur ve bu yaklaşım bir politikanın gerekçelendirilmesi, bir analize oturtulmasından farklıdır. Belli bir dünya görüşü, nasıl bir dünya istendiğine ilişkin bir perspektifi olanlar, yola buradan çıkar, analizi perspektifin hizmetine koşarlar. Günümüz pragmatizmi bu ilişkiyi tersine çevirmiştir.

Bu yaklaşımın tamamen uyduruk olduğuna kuşku yok. Yalnız söylediklerine baksanız, örneğin özelleştirmenin ideoloji ve sınıf çıkarı içermeyen bir teknik süreç olduğuna inanırsınız! Oysa arkasında sermaye sınıfının bulunduğu ve bu sınıfın yağma yoluyla zenginleşirken toplumdaki dayanışma, adalet, kamusal çıkar gibi değerlere karşı muazzam bir ideolojik taarruz yürüttüğü kesindir.

İdeolojisizlik savunusu esasen 20. yüzyılın uzun bir diliminde ideoloji alanında çok güçlü bir konuma ulaşan sola karşı uydurulmuştur. Bir süre çok iş de görmüştür.

Ancak her şeyin bir raf ömrü var. Stratejiciliğin raf ömrü öngörülüp etiketine yazılamıyor. Kitlelerin siyasete dönüşüyle belirleniyor. Kitleler siyasete döndüğü, kalabalıklar önemli bir faktör haline geldiği ölçüde, vicdan, duygu, bağlanma, coşku, harekete geçme gibi ögeleri reddeden teknisizim-pragmatizm yaya kalmaya mahkumdur.

Böyle anlar ara sıra burjuva siyasetinin kapısını çalmakta, o zaman eski standartlar göreve çağırılmaktadır. O cenahta milliyetçi, dinci seslenmelerin yerini ne doldurabilir? Ama düzenin merkezini, ortalamasını temsil edenler bu yola zorunluluktan başvurmaktadır. Bir an evvel halk işine gücüne, siyaset de stratejik öykülere geri dönmelidir.

Sol burada özel bir avantaja sahiptir. Solun, politikasını bilgi ve akıl esasına oturtmakta herhangi bir sorunu zaten olmaz. İhmal edilen, yok sayılan emekçi kitlelerin vicdanı ise temsil edilmeyi, seslenilmeyi beklemektedir. Bunu yapabilecek olan sadece soldur.

yazici   mail